Ekrem Kızıltaş

EKREM KIZILTAŞ

Tarihi 11 Şubat 2016

Buharlaşan değerler...

Suriye rejimi, Rusya ve İran... Bunlar Suriye'yi kan gölüne çeviren ve güya terörle mücadele ediyoruz bahanesiyle sürekli olarak muhalifleri ve sivil halkı öldüren aktif güçler. Denklem tabii bunlardan ibaret değil; DAEŞ, PYD, YPG ve başka birtakım marjinal örgütler de işin içinde. Hepsi öldürme, yok etme peşinde ve hepsi de kendilerini korumaktan aciz Suriye halkına ve onları ellerindeki yetersiz silahlarla korumaya çalışan muhaliflere yükleniyorlar, bütün güçleriyle. Ortada kan, barut, ölümler, açlık, sefalet gibi net hususlar olmasa, adeta tiyatro izliyor gibi insanlık. Baştan sona kadar yanlışlıklardan ibaret yaşanan her şey. Ve herkes yaşananların yanlış olduğunun farkında olsa da bunun durdurmak yerine, ısrarla devam ettirmeye çalışıyor gibiler. Her nedense çatışmaların durdurulması yönünde atılması gereken adımlardan haber yok. Belli ki bir şeylerin gelişmesini bekliyorlar. Bu arada insanların ölüyor olması, onlar için bir ayrıntı sadece. Esed ve çevresi, küçük de olsa tamamen kendilerinin olacak bir Suriye ya da orada bir parça peşindeler. Kendi bahçelerinde oynamayı böylelikle sürdürebilecekler çünkü. Rusya, Akdeniz'e tek bağlantısını daha da güçlendirerek devam ettirmenin yolunun Esed'e destek olmaktan geçtiğine inandığı için, nereyi vurduğuna bakmadan sürekli saldırıyor. İran'ın ise biraz mezhebi hesaplar ama daha çok Akdeniz'e uzanacak bir etki koridoru hesapladığı açık. PKK'nın Suriye uzantısı PYD/YPG, fırsattan istifade kuzeyde bir koridor, bir devletçik sahibi olabileceği hayalinde. Suriye'yi meydana getiren insan yapısının sadece yüzde 12'lik bir kesimini temsil etmekle beraber, babadan kalma koltuğunu koruma derdindeki bir diktatör, meselenin kritik noktası. Ama esas mesele varlıklarının ancak onunla bir anlam kazanacağını bilen yerli dinozorlar ve menfaatlerinin o diktatörü desteklemekte olduğuna inanan bazı ülkeler.

MÜLTECİ KORKUSU
Türkiye ve birkaç bölge ülkesi Suriyeliler'in dertleri ile dertleniyorlar. Batılı ülkeler gözleri önünde yaşanan bu büyük trajedi konusunda üzüntülerini bildirmekle yetiniyorlar sadece. Sayıları on milyonu bulan mültecilerden Avrupa'ya geçme derdinde olanların kendilerine verdiği sıkıntı, en büyük problemleri. Türkiye milyonları ağırlarken, onlar en kabadayı üç-beş binin hesabıyla meşguller ve mümkünse o kadarına bile maruz kalmamak istiyorlar. Gelişmelerin en ilgi çekici taraflarından birisi ise varlığını dünya barışını korumak ve sürdürmek gibi parlak laflarla anlamlı kılmaya çalışan BM ve onun icra organı Güvenlik Konseyi'nin ortalarda gözükmüyor oluşu. Ortalarda yoklar, patronlardan birisi rejimden yana, diğeri ise ne istediğine henüz karar verebilmiş değil. Diğerlerinin ise nasıl olsa önemi yok. Suriye'nin mazlum ve masum halkının bütün istediği memleketlerinde insan gibi yaşayabilmek. Onlar ve bu imkanı sağlayabilmek ve hep beraber kardeşçe yaşayabilmek için eli kanlı diktatör ve ona destek olanlarla çarpışan muhalif güçler, evrensel değer olarak kabul edilebilecek her şeyin adeta buharlaştığı bir vasatta bulunuyorlar.