Tarihi 10 Ocak 2017

Kafes yıkılıyor

MİT konturterör dairesi eski Başkanı Mehmet Eymür ahaber'de Yazboz'a ilginç açıklamalarda bulundu. "Amerikalılar 1946'dan beri içimizde ve her yerdeler" diyordu. O tarihte yapılan anlaşmalarla et ve süt almış, memleketin kapılarını ardına kadar Amerikalılara açmıştık. Zaten Osmanlı'yı yıkan İngilizler de içimizden hiç çıkmamıştı. Tam tersine hücrelerimize kadar yerleşmişlerdi.
Londra'nın üzerine bir de Washington yükü eklendi Ankara koridorlarında.
Eymür "O dönem ülkeyi yöneten İsmet İnönü uzmanlarına bir şey soruyor, cevabı Amerika'dan geliyordu" diyor. Rahmetli Ecevit de Başbakan olduğunda MİT maaşlarının CIA tarafından ödendiğini duyunca şaşkına dönmüştü.
Eymür "Zaten yıllarca MİT elemanlarını CIA eğitti" diyordu. Biz böyle bir ülkeydik.
1992'de Süleyman Demirel Başkan Bush ile görüştükten sonra New York'ta kaldığı otelin Kral dairesinde Dışişleri Bakanı Hikmet Çetin ve bir Türk gazeteci ile görüşüyordu.
"ABD Dışişleri Bakanlığı'ndan bir yetkili bölgemiz ile ilgili öyle şeyler anlattı ki dehşete kapıldım" diyordu. Türk gazeteci "Amerikalıları hep dinlemek zorunda mıyız? 1940'lardan beri devletimizin tüm kurumları, çıkarları bunlara endeksli. Neden mücadele edip bağımsızlığı kovalamıyoruz?" diyordu.
Demirel o gazeteciye "Evladım Amerika ile kavga edebiliyorsan meydan senin.
Buyur" diyordu. Demirel'in yıllarca Dışişleri Bakanlığı'nı yapan İhsan Sabri Çağlayangil "Türkiye'de CIA'nın adamı olursunuz, ona çalışırsınız ama bundan haberiniz olmaz." diyor ve ekliyordu; "İktidarlar Amerika ile 1946'da çizilen çizginin dışına çıktığında Türkiye'de hep darbeler olmuştur." Demirel'e en yakın isimlerden Fethi Akkoç kitabında yazıyordu;
"Demirel ile odasında baş başa kaldık.
Bana dedi ki; Söz verdiğinde mutlaka yapacaksın. Yoksa Amerika affetmez." Bu ülke "Aman Amerika affetmez" diye korku ve kabuslarla yaşayanlar tarafından yönetildi. 12 Eylül darbesi olduğunda Amerikan başkanının kulağına "Bizim çocuklar başardı" diye fısıldandığını zaten bu ülkede bilmeyen yok. Donald Trump'ın başkanlık seçimlerinde kampanyasında yer alanlardan biri de CIA eski başkanı James Woolsey'di. James Woolsey "15 Temmuz darbe girişimi sırasında 13 CIA görevlisi darbeye yardım etti" diyordu. Trump da ondan aldığı bilgilerle "15 Temmuz'un arkasında CIA var" diyordu. Örneklerin tamamını buraya yazmaya kalksak bir ömür boyu bu köşe yetmez. Şimdi medyada boy boy yeni fotoğraflar ortaya çıktı. Amerikan askerleri Suriye'de PKK'lıları eğitiyor, silah yağdırıyor.
Almanlardan İngilizlere kadar çok sayıda BATI ülkesi de bu eğitimlere yardım ediyor. Sadece Afrin'de 15 bin PKK'lı düzenli ordu gibi eğitildi.
Amerikalı bir gazeteci bu eğitimleri yerinde gözlemleyip fotoğrafladı. Amerika ve diğerleri ne yapıyor? Üstelik NATO kapsamında alınmış "PKK da PYD de terör örgütüdür" kararına rağmen. Yaptıkları artık ayan beyan ortada... Demek istiyorlar ki, "Teröristler bizim yeni ordularımızdır." Ne kadar ısrar edersen et, "Yahu teröristten ordu mu olur?" de adamlar için fark etmiyor. Üstelik dışişleri bakanlığı sözcülerini, elçilerini ortaya sürüp "Valla billa biz yardım etmiyoruz" diyorlar. Cumartesi akşamı CIA ajanı David Stele'nin açıklamalarını Yazboz'da ibretle izledik. "Amerikan hükümetleri ve elçileri yalan söyleme konusunda ustadırlar" diyordu. "DEAŞ"ı bile CIA'nın hangi amaçla kurduğunu anlatıyordu. Yalancıların daha da öteye geçip işi pişkinliğe vurduğu dönemde peki biz ne yapıyoruz? CIA'nın kurduğu, İngiltere'den İsrail'e çok ülkenin kullandığı, nemalandığı DEAŞ'ı vuruyoruz. PKK'ya dağları dar ediyoruz. Daha ötesi Beyazsaray'ın bile sahip çıktığı, "PYD-YPG" kılıfında koruduğu teröristlere bomba yağdırıyoruz.
PYD-YPG ne?.. Amerika'nın Suriye ve Irak'taki resmi terör orduları. Aslında Amerikan subaylarının eğitip silahlandırdığı kanlı katillerle mücadele ediyoruz. "Benim ordum" dediklerini yani Amerikan, İngiliz, BATI ordularını vuruyoruz. Yani artık "Amerika affetmez", "İngiltere'ye ayıp olur", "Almanları üzmeyelim" diyenler tarafından yönetilmiyoruz. Bundan rahatsız olanlar sınırımızın dibinden eğittiklerini gönderiyorlar.
İçerideki işbirlikçilerini de Devletin aldığı kararlara karşı sahaya sürüyorlar. Sıkıntımız eskisi gibi teslim olmak değil. 1946 öncesi İngilizle başlayıp sonrasında Amerika ile ortaklığa dönen KAFESİ yıkma savaşı veriyoruz. Hangisi doğru? Tabii ki cevabını bu MİLLET çok iyi biliyor.