Tarihi 7 Ekim 2015

Tatlandırıcı

Hep söyledik, söylemeye de devam edeceğiz. Batı basını son yıllarda Türkiye'ye ve Cumhurbaşkanı Erdoğan'a akılalmaz şekilde saldırıya geçmişti. Tıpkı 150 yıl önce koca imparatorluktan bir karış toprak vermeyen Abdülhamid Han'a yaptıkları gibi.
Tercihlerimizi, düşüncelerimizi, inançlarımızı gazete manşetlerine göre belirliyorduk.
Dış basında pişiyor, iç basında servis edilip masaya konuyordu. "Buyurun afiyetle birbirinizi yiyin" deniyordu. Çünkü Batı'nın ÇIKARLARI bunu gerektiriyordu.
İster dindar ister dinsiz ne olursa olsun Batı'nın kişilerle bir sorunu yoktu.
Çıkarlarına dokunanla büyük problemi vardı. Gazete manşetleri ve duygularla hareket edip aklımızı kullanma konusunda tembeldik. Bu zayıflığımız üzerinde 100 yılı aşkın süredir tepiniyorlardı. Abdülhamid Han "En büyük problemimiz Batı'nın sırtlanlarının geçiş yolu üzerinde olmamız" diye boşuna söylemiyordu. SIRTLANLAR leş yiyen hayvanlardı. Aç kaldıklarında kemik dahi yiyorlardı. Klanlar halinde yaşıyorlar ve KRALİÇE tarafından yönetiliyorlardı. Vikipedia aynen böyle yazıyordu. Klanlar halinde kümelenen Avrupa Birliği'nde en güçlü klan üyesi İngiltere ve onu yöneten de KRALİÇE'ydi.
Ve o İngiltere Ortadoğu'yu kemiklerine kadar yiyerek sömürüyordu. Enerji hatları tüm Avrupa için vazgeçilmezdi. Ancak önlerinde geçiş yolunda engel gördükleri Türkiye vardı. Daha da ötesi, 100 yıldır yönetilen, kontrol edilen Türkiye artık söz dinlemiyor, sırtlanların avlandığı Ortadoğu'ya gönül bağları ile gidiyordu.
Tahammül edilebilir gibi değildi. Londra parlamento binası Westminister sarayının girişinde yazan "Ebedi düşman yoktur, ebedi ÇIKARLAR vardır" yazısının canına ot tıkayan bir Erdoğan vardı karşılarında. O yüzden dışarda ve içerdeki bağlantılarıyla acımasızca saldırdılar son yıllarda. İşin içinde medya da vardı, Cizre'ye gönderdikleri muhabir de, kargo uçaklarıyla silah taşıdıkları Kandil de... Her türlü paralel yapıyı kullanmaktan asla çekinmediler, birbirlerine zıt görünenleri yanyana getirip omuz omuza değdirdiler. Erdoğan'ı "Diktatör" ilan ettiler, aynı argümanı içimizdeki gönüllüleri aracılığıyla da bu topluma servis ettiler. Ve derken Avrupa'nın leş yiyicisi SIRTLANLARI birden kuzu kesiliverdi.
Financial Times'tan, Times'a kadar hepsi ağız değiştirdi. "Türkiye ve Erdoğan vazgeçilmez ortak, ihtiyaç duyulan önemli bir dost" diye manşetler atmaya başladılar. "Erdoğan'a güvenmeliyiz" diye yazan yorumcular peydahladılar.
Financial Times dün "Avrupa Birliği Türkiye'ye eleştirilerini yumuşatıyor" diye yazıyor, "Bu ülkeyi ikna etmek için TATLANDIRICILAR sunmaya hazırlanıyor" diye dünyaya müjde veriyordu adeta. Evet bizi İKNA etmeleri gereken bir durum vardı ortada.
Milyonlarca Suriyeli mülteci kapılarına dayanmıştı. ÇIKARLARI büyük darbe alma noktasına gelmişti. Türkiye milyonlarla ekmeğini paylaşıyordu. Klanlar halinde yaşayan Avrupa'nın sırtlanları savaşlarla öldürerek yedikleri ülkelerden gelecek yüzbinlere tahammülsüzdü. Nasıl paylaşacaklardı ekmeklerini? Mülteci akınını durdurmanın tek yolu vardı; O da Erdoğan'ı ikna etmek. Evet şartlar Erdoğan'ı onlar için vazgeçilmez lider noktasına getirmişti şimdi. Utanmasalar önümüzdeki aylarda elini öpeceklerdi belki de. Çünkü onlar için ebedi düşman asla yoktu. Söz konusu olan ebedi çıkarlardı. Mülteci krizi ve ekmeğini paylaşma zorunluluğu bir anda Türkiye'yi Avrupa'nın vazgeçilmezi yapmıştı. Allah'ın hesabı, sırtlanları Erdoğan'a muhtaç hale getirmişti. Ve bu hesap AB'ye girişimizdeki engelleri kaldıracak noktaya gidebilirdi. Şimdi kartlar elimizdeydi, karşımızda Erdoğan'ın vereceği kararlara muhtaç bir Avrupa vardı. Terör ve savaşlarda ölenler, kendilerine şırınga edilen hayallerle mezara gidiyordu. Çıkarlar uğuruna birer Maşa olarak kullanıldıklarını ancak toprağın altında anlayabiliyordu.
Kendi devletine ve yönetenlerine saldıran kalemşörler de şimdi ne yapacaklardı?
Sırtlarını dayadıkları Avrupa'nın sırtlanları "Erdoğan'a eleştirileri azaltmaya" başlıyordu. Hatta TATLANDIRICILAR sunmak için projeler geliştiriyordu. Acaba kendi devletine saldıranlara da bedava apranax mı vereceklerdi? Berlin-Londra-Brüksel'e bel bağlayan PKK da Suriye'nin kuzeyinden binlerce Kürt-Türkmen ve Arap'ı zorunlu mülteci yapmıştı. Türkiye'yi sıkıntıya sokmak için... Ama sıkıntıyı ağababaları Avrupa yaşıyordu... Ve dengeler değişiyordu... Daha çook değişecek.