Tarihi 31 Mart 2015

Kurgu uzmanları

İçeride birbirimizi yiyorduk.
Bir kısmımız "Kahrolsun faşistler" diyordu. Bir kısmımız da "Kahrolsun komünistler" diye yürüyordu.
Kurtarılmış, bölgeler, mahalleler, semtler, kasabalar ortaya çıkıyordu.
O tarihlerde Fatih'te oturuyordum.
Yavuz Selim'de oturan dibindeki Balat'a gidemiyordu.
Balat da oturan da Yavuz Selim'e inemiyordu.
İki mahalle sanki iki ayrı devletti.
O dönemde bize hergün sayfalarında hakaret yağdıran, Türkiye'yi yerden yere vuran dünya medyası yoktu.
Çünkü eleştirilecek bir yanımız yoktu.
Türkler bölünüp parçalanarak birbirini öldürüyordu sadece. Ne güzeldi işte.
İçeride mahallelerde, sokaklarda birbirini kovalayan Türkiye memnuniyet vericiydi.
Özal geldi, biraz ülkeyi dışarılara taşımaya kalktı. Ortadoğu'ya, Arap ülkelerine, Batı'ya, Türk Cumhuriyetleri'ne inmeye kalktı.
Hemen gereğini yaptılar, öldürdüler.
Sonrasında bu ülkede bir İrtica yaygarası koparıldı.
Yine insanları laik-anti laik diye böldüler.
Ekranlarda birbirlerine soktular.
Sokaklarda burunlarından soluttular.
Öyle bir medya propagandası yapıldı ki...
Öyle gideceksin Arapların trilyon dolarlarını bu ülkeye çekeceksin...
Yoktu öyle bir şey. İrtica parası İngilizler varken bizim için neyin nesiydi?
Bizim Başbakanlarımız İslam ülkelerini ziyaret ediyor diye yerden yere vuruldu o dönemde. Hatta İsrail'e laf ediyor diye indirildi. "İndirmeyi, İsrail'e laf ettiği için yaptık" diyen generallerimiz çıktı bu ülkede.
Dışarıya iki çift laf edemezdik.
Dışarıda para kazanamazdık.
Dışarıda güç olamazdık. Bize verilen tek görev vardı; "İçeride birbirimizi yemek."
Ülkeyi kurgulayanlar bize yıllarca sadece bu görevi yükledi. Ne zaman ki, görev alanımız dışına çıktık saldırmaya başladılar.
Ne zaman ki, Ortadoğu enerji hatlarına inmeye başladık toplu hücuma geçtiler.
Aynı günde 5 İngiliz gazetesi ağzıbirliği etmişcesine, aynı merkezden emir almışcasına bize saldırıyordu.
Aynı günde üç ABD gazetesi de aynı işi yapıyordu.
Baronların televizyonları aynı günde ekranlarda Türkiye'yi suçlama yarışına giriyordu. İçeriden işlerine kim yarıyorsa demeç alıyorlardı.
Bizim kavgamızı dünya medyasına taşıyarak manşetlerde büyütüyorlardı.
Nasılsa içeride malzeme veren çoktu.
Bakın Osmanlı'nın en güçlü olduğu anlardan birinde bu topraklarda neler yaptılar?
Sultan Abdülaziz dünyanın en büyük donanmalarından birini kurdu.
Orduyu tamamen yenileyip 700 bini aşkın askerle büyük GÜÇ oluşturdu.
Napolyon bu güce büyük saygı duyuyordu ve Sultan Abdülaziz'i ülkesine davet ediyordu.
Hemen devreye Fransa'yı kıskanan diğer ülkeler giriyordu.
Osmanlı ile Fransız ittifakı Avrupa için kabus demekti.
Sultan Abdülaziz, Napolyon'un davetini kabul ettiğinde diğerleri de harekete geçti İngiltere Kraliçesi Victoria, Belçika Kralı Leopold, Prusya Kralı 1. Wilhelm, Avusturya-Macaristan Kralı Fransuva Josef "Bize de mulaka gel" diye yalvarırcasına davetiye gönderiyordu.
Hepsini ziyaret ederek gövde gösterisi yapıyordu Sultan Abdülaziz.
Sadrazamlardan biri Rusya yanlısıydı.
Avrupa'ya borç faizlerinin yarısını ödemeyeceğini açıkladı.
Rusya bunu destekledi.
Geldiler balkanları ayaklandırdılar.
Rusya da törnistan yapıp işine geldiği için onlara destek verdi.
Batı medyası tıpkı bugün olduğu gibi yalan ve iftiralarla Sultan Abdülaziz'i yerden yere vurdu. İçerideki işbirlikçiler onlara eşlik etti.
Ve yerli cellatlar gönderdiler saraya.
Bileklerini kestiler Sultan Abdülaziz'in.
İşbirlikçi İngiliz yanlısı Paşalar cellatlarıyla sarayı sardıklarında, Sultan Abdülaziz'in kurduğu donanma da toplarını saraya çeviriyordu.
İngilizlere hizmet ediyordu.
Öldürdükleri padişahı, "İntihar etti" diye halka anlattılar.
Ve utanmadan bir de görkemli bir cenaze töreni düzenlediler.
O tarihlerde bizim üzerimizde KURGU yapmayı öğrenenler, o günden beri bu SİLAHI hiç eksik etmedi.
Etmeyecek de...
Önemli olan biz ne yapacağız?
Kurguyu bozma zamanı gelmedi mi?