ARDA USKAN

ARDA USKAN

Tarihi 28 Temmuz 2014

Oylar 'samimiyete' gidecek!

Dün ekranlara gelen futbol maçında gözler Başbakan'ın üzerindeydi.
Hayır topu nasıl alıp da filelere yolladığı filan değil, daha çok içten tavrıyla dikkatimizi çekti. En doğal ve en bizden biri.
O zaman da aklımıza şu geldi, "Tayyip Bey keşke meydanlarda efor sarf edeceğine, hep bu şekilde aramızda yer alsaydı.
Hem sıcakta yorulmaz, hem de kendisini ülkenin diğer yarısına daha kolay ifade edebilirdi!"
Ama ortada geç kalınmış bir durum yok.
Başbakan yine de seçim programımı değiştirip, kürsü-meydan ikilisinden uzak durabilir.
Peki nasıl?
Yerinde olsam, önce o kumaş pantolonu, gömleği ve kravatı atar, üzerime ince bir eşofman geçirir, öyle düşerim yollara. "Azimet ne yana Başbakanım" diye soranlara da 'İlk evvel İstanbul' derim, 'Tabii ne Taksim meydanı, ne Yenikapı.' Bırakırım oralar İhsanoğlu'na ve Demirtaş'a kalsın.
Neticede biri, kendini aday gösteren parti liderinin adını unutacak kadar umutsuz vaka, diğeri maçlara giderken kafalarına uçları zilli şapkalar takan taraftar kadar komik.
Bizse nasıl olsa çoluk çocuk kayıklara binip denizlere açılıyoruz. Balık tutacağız ve sandallar arası misafirliğe gideceğiz gün boyu. Çocukların tuttuğu balığı da satın almayı ihmal etmiyoruz, ki bu yaştan emeğin değerini öğrensinler. Akşamüstü oldu mu yeşillik bir sahile çıkar, orada da vur patlasınçal oynasın eğleniriz artık. Hatta ben bir ara halayı o kadar abartırdım ki, Emine Hanım işaret eder, 'Gel artık yoruldun' gibilerinden. Ama dinleyen kim, "Haydi Remzi kaptan, oturmaya gelmedik!"
Sonra ver elini Anadolu... Hangi kentin neresi gözden ıraksa inatla orayı bulacağım tabii. Halkı toplayıp, içinden hiçbir siyasi mesajın geçmediği ama hayata dair sohbetler edeceğiz. Kalan vaktimi de yöresel etkinliklere ayırırım ama öyle karpuz festivali filan değil, daha çok günlük aktivitelere. Misal Diyarbakır'a mı gittim, cümbür cemaat Dicle Nehri kıyısında doğru yollanırız. Tabii kamyon kasasında ve bir avaza türküler söyleyerek... Malatya'da ise kayısı ağaçlarının altı bizi bekliyor. Hele bir de meyve kurutma mevsimine denk düşmüşsem, karışırım aralarına, el ele verip o altın topların çekirdeklerini ayıklarız bir güzel. Sonra güneşin yüzüne yayarız ki kuruyup kışın evlerimize hoşaf olsun. Burada da çocukları unutmayız; ne kadar çekirdek biriktirmişlerse, el terazisine vurup kilo başına paralarını öderiz sıcağı sıcağına.
Ve memleketim Rize'deyiz.
Dudaklarımda bu kez en sevdiğim Karadeniz türküsü, "Divane aşuk gibi da dolanirum yollarda, kız senin sebebune kaldım İstanbul'larda" derken, Emine Hanım'ın elini daha bir sıkı tutarım. Boru değil çay tarlarına doğru tırmanmaktayız. Sonrası mı, 'Meskenim dağlardır dağlar' ve o cennetim yaylalar... Hadi bakalım kim yapıyor hamsi tavayı, kuymağı? Temel kardeş sen de gel dibime, anlat hele 'Rize halkının acil ihtiyaçları nelerdir?' Eskişehir'de, yağ kazanın başında çiğ börek kızartıp, Antalya'da ormanlara dalarız eş dostla. Hele bir de kamp kurduk mu değmeyin keyfimize.
Gece olunca açık havada, yere serilen döşeklerde yan yana uzanıp yıldızlara bakarız, mırıl mırıl sohbetler eşliğinde.
Aa siz de duydunuz mu biri bir kabahat işledi, sebebi akşam yenen kuru fasulye olmasın? Ama korumalardan mı geldi, muhtardan mı bunu sonsuza kadar bilemeyeceğiz ne yazık ki.
Son durağımız Ankara ve Anıtkabir. Türk insanına böyle bir ülke bıraktığı için Ata'ya teşekkür edip, huzurla evlere çekilebiliriz artık. Adımız gibi emin olduğumuz seçim neticelerini beklemek üzere.