ARDA USKAN

ARDA USKAN

Tarihi 15 Mart 2013

O babanın hiç mi suçu yok?

Anne Nazlı Soykan (40), evlatlar Hatice (17), Yılmaz (14), Abdülkadir (8), İzzet (7), Yasin (6), Ahmet (3) ve Murat (6 aylık).
Hepsi yangında cayır cayır yandılar. 10 çocuklu ailenin 8'i bu şekilde ölünce, Alman halkı bile cenazeye akın etti. Yarısı da meraktan.
'Geliri olmayan bir aile hangi cesaretle bu kadar çocuğun sorumluluğunu alır' anlamına gelen bir dehşet ifadesi ile tabutlara bakakaldı insanlar...
Haklılardı. Baba Soykan 14 yıldır işsiz.
Yani Hatice'den sonraki çocukları dünyaya getirirken en ufak bir geliri olmadığının bilincinde. Peki ne demeye 'doğurtuyor' eşini biteviye?
Çünkü adamın çalışmaya niyeti yok ve çocuk sayısına göre nasılsa Alman devleti her ay 'şakır şakır' para ödüyor kendisine! (Nazlı hanım yangında hayatını kaybetmeseydi, emin olun seneye yine hamileydi.) Anlayacağınız, bizim gibi tek çocukluları dehşete düşüren bu çocuk sayısı, bazıları için 'geçim kapısı' olmuş. Ayrıca yapması da kolay, büyütmesi de.
Mesela, bir kazan çorba pişer, ekmek eşliğinde karınları doyurulur. Geriden gelen çocuklar 17 yaşındaki ablanın ve 14 yaşındaki abinin üst başlarını giyerek büyürler. Ayakkabı desen her sene bir küçüğe devredilir, ayağı büyüyen bir öncekinin... Böylece giyim kuşam derdi de kalkar ortadan.
Peki tek bir kadın, tüm bu çocukların bakımına nasıl yetişir? Öyle ya haftada bir de olsa banyo yaptırılacak, her gün uyutulacak, pışpışlanacak, çamaşırları yıkanacak... Hele bir de hastalıklar faslı var ki başlarında günlerce sabahlamak gerektiren...
"Anadolu'muzda 8-10 çocuklu aileler var, onlar nasıl yapıyorsa Soykan ailesi de aynı şekilde büyütür giderdi" derseniz... Kırlık yerlerde çocuk büyütmekle (üstelik kendi vatan topraklarında), taş duvarlar arasında yaşamanın farkını hatırlatırım size...
Peki o zaman suçlu kim? 'Türk düşmanı neonaziler!' 'Vatandaşına sahip çıkamayan ve gavurun üç kuruşuna muhtaç eden Türk devleti!' Bir de; 'Ne kadar çocuk, o kadar avanta maaş!' diyerek 10 çocuğu bir göz odaya tıkıp sefil eden ana-baba.
Esas üzerinde durmamız gereken de bu zaten. Başbakan açıkladı, "Artık ülkemizde de çocuk sayısına göre para ödeyeceğiz!"
Tayyip bey 3-5 ile sınırladı ama işin ucunda parayı gören -özellikle babaların- bu sayıda kalmayacakları ortada.
Sonrası ise, Almanya'da yaşanan yangın felaketi kadar olmasa bile, güdük hayatlara mahkum edilen yüz binlerce mutsuz, amaçsız evlatlar ordusu...
Bu son yangından çıkaracağımız son ders bu olmalı bence...

* * *
EV HALKIMI KÜFÜRBAZ EDEN DİZİLER!
Geçenlerde yazmışım; 'Öyle bir geçer zaman ki bizim evi küfürbaz etti!' diye. Şimdi okur soruyor;
"Dallas gibi bir şey mi oldu da yenge menge küfre alıştınız abi?" Yok hayatım ahlaki bakımdan tertemiz devam ediyor kurdelamız.
Bizimkilerin siniri sadece senaristlerin vatandaşı enayi yerine koymasından.
Misal; adam gibi adam dedikleri Cemile'nin son kocası Arif, karısının kötü adamla buluştuğunu -üstelik bunu evladını kurtarmak için yaptığını bildiği halde- kıskançlık krizine giriyor.
Ve yeni gelin Cemile'ye etmediğini bırakmıyor!
Hani ideal kocaydı bu? Hem o kadar erkekse, neden kötü adamı bizzat kendisi bulup icabına bakmıyor da karısına 'maatap' ediyor?
Bizimkilerin farkına varmadığı, Cemile ile Arif'in hikaye icabı ille de kavga etmeleri gerektiği. Ama o arada başta yazılan 'anlayışlı erkek' karakteri güme gitmiş kimin umurunda.
Bir de şu Soner'le, mürebbiye arasında geçen ipe sapa gelmez diyaloglar var...
Soner kızı koynuna almış ertesi diyor ki, "Ben rahmetli karımı unutamamışım meğer, yaptığımızı unutalım en iyisi mi!" Peki o güne dek gururundan taviz vermeyen mürebbiyecik ne yapıyor? 'Soner bey, Soner bey' diyerek aynı çatı altında yaşamaya devam.
Ve son olarak; Mete'nin büyük aşkı Ayça'ya dayak atan kıza sesini çıkarmayan anne yedi en büyük beddua ve küfrü...
"Benim önümde çocuğumu ağzını burnunu dağıtacak da ben o kızı sağ bırakacağım ha?" şeklinde naralar atıldı salonun ortasında.
Diyeceğim, biraz dikkat senarist kardeşlerim.