ARDA USKAN

ARDA USKAN

Tarihi 2 Kasım 2012

Bir mebus düşünün ara sokağa kaçıyor!

Onu tanırsınız... 1912 yılında İstanbul'da dünyaya geldi.
Galatasaray Lisesi, Paris Siyasi İlimler Mektebi ve Cenevre Hukuk Fakültesi'nde okudu. 1932'de Siyaset Dairesi II. Şubesinde Meslek Memuru olarak göreve başladı.1935'de Siyaset Dairesi Genel Müdürlüğünde, 1936'da Hukuk Müşavirliğinde Müşavir, 1937'de Ticaret ve İktisat Dairesinde II. Şube Şefi, 1938'de Siyaset Dairesinde I. Şube Şefi ve aynı sene Bern Büyükelçiliğinde Başkatip, 1939'da Paris Büyükelçiliğinde Başkatip, 1941'de Siyaset Planlama Dairesinde Müdür, 1942'de Moskova Büyükelçiliğinde Başkatip, Ortaelçilik Müsteşarı, 1943'de Beyrut Başkonsolosluğunda Başkonsolos, 1946'da Ticaret ve İktisat Dairesinde Umum Müdür, 1949'da Ticaret ve İktisat Dairesinde Daire Reisi,1951'de Devlet Bakanlığında Milletlerarası İktisadi İşbirliği Teşkilatında Genel Sekreter, 1952'de Kuzey Atlantik Paktı Paris Türkiye Daimi Temsilciliğinde Büyükelçi, Daimi Temsilci olarak atandı. 1954 yılında yapılan seçimlerde DP'den Çanakkale Milletvekili seçildi.
1957-1960 yılları arasında Dışişleri Bakanı olarak görev yaptı.
O güne kadar sokakta oynayan çoluk çocuğa ve devletin polisine molotof kokteyli, taş filan atmadı.
Ama biz onu astık. 27 Mayıs darbesinin hemen ertesinde.
Adı Fatin Rüştü Zorlu'ydu bu milletvekilimizin. Yani mebus gibi mebustu. Vakur, akıllı fikirli, üstünden asalet akan ve izan sahibi... Şimdi kaderimize bakın ki, devletin polisini ateşe verip, zora gelince de ara sokaklara kaçan milletvekillerine sahibiz.
Oysa milletvekili dediğinin şöyle bir alımı olur. Bunların sadece 'çalımı' var. O da çocukça... Terörü bile beceremeyip, saklambaç oyununa çevirdiler. Bu yüzden kusura bakmasınlar ileri sürdükleri hiç bir sebebi ciddiye alamıyorum.

* * *
BARİKATI KİM KALDIRTTI?
Kimi 'Başbakan' diyor, kimi 'Cumhurbaşkanı', kimi de 'Emniyet müdürümüz!' Ama bana sorarsanız o barikatı kaldıran bu ülkenin, savaş görmüş dedelerininninelerinin ettiği dualar...
O dualar toplaşıp önce Tanrı'nın kulağına gitti, Tanrı 'gereken şahısların' kalplerine biraz insaf yolladı ve insafa gelen 'ilgili', o hiç açılmaz denen polis engelini açıverdi. Kan gövdeyi götürmesin diye oldu bütün bunlar.
Ne de olsa birileri kendi derdindeydi, vatandaş da kan akacak korkusunda...
Dedim ya, Allah'tan duaları kabul oldu da bu vartayı da atlatabildik çok şükür.

* * *
O KİMDİ ABİ?
Kanal 24 iyi bir televizyon kanalı... 'Keşke Olmasaydı' adlı bir de programı var ki bazılarını gerçekten izliyoruz.
Geçen gün 'taksi cinayetleri' konusu işleniyor, saat de14.30 sıraları... Bir görüntü geldi ekrana; stüdyoda, şoförün biri başına gelen felaketi anlatacak. Ama o ne? Hemen arkasında biri daha var. Acaba diyoruz, şoförün parasını gasp eden arkadaş mı? Ya da reji görmüyor da sadece bize görünen üç harflilerden biri mi?
Ama hayır, sizin- benim gibi etten kemikten. Yeşil- beyaz çizgili kazak giymiş, 35 yaşlarında, eli yüzü düzgün bir vatandaş.
Stüdyodaki taksicinin yanında ööööylece duruyor. Peki orada ne arıyor, yani konuk taksicinin hemen yanı başında? Sağa bakıyor, sola bakıyor, oturduğu yerden bir o yana dönüyor bir bu yana... Belli ki canı sıkkın. Bir ara tavana dikti gözlerini 'Hah' dedim, "şimdi önündeki şöförün kafaya indirecek bir tane."
Velhasıl anlamadık ve 'olay' bir muamma olarak kaldı biz 24 izleyicileri için. Bir kanal çalışanı mıydı, yoksa yöneticilerden birinin torpilli bir 'hemşerisi' mi? Şimdi (şükür rabbimize) dert üstü murad üstü oturmuş ve bundan başka derdimiz yokmuş gibi kanaldan açıklama bekliyoruz. Aksi taktirde haftaya da ekranın önündeyiz, bakalım abimiz bu gün ne renk kazak giyecek diye...
Ayrıca müdür-amirse söyleyin şurada ileri geri şeyler yazmayalım. Ne olur ne olmaz, yolumuz kanala düşer filan. Ama sadece ünlü olmak için oturduysa oraya, biz de müsaadenizle 'keşke olmasaydın be abi' diyelim. Hayır programın adından söz etmiyoruz, ekranın yarısında 'keşik başın esrarı' gibi duran o arkadaşı kastediyoruz.

Not; Bu arada yollasın bana fotoğrafını, bu köşeye koymayan ne olsun.
Yoksa ölümü öpsün açıklasın kimliğini, biz daha fazla kafayı yemeden...