ARDA USKAN

ARDA USKAN

Tarihi 16 Temmuz 2011

'Askerler' değil, 'askerlerimiz!'

SAAT 8.30... Hem bu satırları yazıyorum, bir gözüm de televizyondaki sabah haberlerinde... Aslında içimden taşan kederi sizlerle paylaşan duygu dolu bir yazı kaleme almak istiyorum. Ama kulağıma çalınan bir konuşma beni germeye yetiyor.
Selahattin Demirtaş bu. Diyor ki, "Çatışmada 13 asker hayatını kaybetmiş. Her şeyden önce çok üzgün olduğumuzu belirtmek isterim. Yaşamını yitiren gençlere Allah'tan rahmet, yakınlarına başsağlığı diliyorum. (...) Siyasetin cesaretsizliğinin bedelini bugün gençler ödüyorlar."
Sözüm ona ortak acımıza katkıda bulunuyor Türkiye Meclisinin bu üyesi. Dikkatimi çeken, 'Askerimiz' diyemiyor Demirtaş bir türlü. 'Gençler' diyor, mesela 'gençlerimiz' yerine.
Aslında başka söze gerek yok.
Şehit yine bizim şehidimiz anlaşılan, gençler yine bizim tarafın gençleri... Demirtaş bir tek konuşmasının sonunda 'Bedelini bu gün gençler ödüyor' diyor.
Kastettiği yine kendi 'gençleri!' Yani PKK.
İşin acı tarafı, sunucunun bu haberi verirkenki sesine yansıyan sevinç! "Demirtaş da bir açıklamada bulundu!"
Demirtaş konuşadursun, şimdi bizlere düşen, tepkimizi daha elle tutulur şekilde dile getirmek. Her zaman olduğu gibi iki dua ederek geçiştirmeyelim. Ölen evlatları kendimizin gibi hissedelim.
Bunun için de, şimdi kapatın gözlerinizi ve hayal edin. Az önce uyanmışsınız yatağınızda ve aklınıza bir anda çocuğunuzun öldüğü gerçeği hücum ediyor. Bir gün önce yanarak öldüğü... Ne yaparsınız?
Elinize bir bayrak alıp sokaklarda koşmak, haykırmak, kendinizi yerden yere atmak... Yaparsınız bunları değil mi? Peki neden duruyorsunuz o zaman?
Toprağın altına girecek olan, sizin çocuğunuz değil diye mi?
Unutmayın, bu son şehitler bundan öncekilere benzemeyecek! Bu bir dönüm noktası. O 13 genç asker, tarihe apayrı bir paragrafla girecekler; 'PKK'nın tarihten silindiği günlerin başlangıcına vesile olan evlatlarımız' olarak.
Bir de kusura bakmasın kimse, bu sabah hiçbir açıklama dinlemek istemiyorum... Ne Genel Kurmay'dan ne diğerlerinden... Veya yapacaklarsa şöyle desinler; 'İnanın çocuklar, hepimiz sizlerle birlikte öldük dün o dağlarda...'

YAZIKLAR OLSUN SANA BEHZAT Ç...
Bizim komiser Behzat sonunda terfi etmiş... Tabii maddi açıdan. Yoksa bu anarşist yapısıyla bir üst rütbeye çıkarmazlar adamı... Muhteşem Süleyman ile el ele verip, parayı bastıran başka bir kanala geçmişler. Doğuş gurubunun yeni kanalı TVEN, Show TV'den Muhteşem Yüzyıl'ı bölüm başına 1 milyon dolara 'renklerine' bağlarken, bizim gariban Behzat'a da 400 bin lira değer biçmiş.
Muhteşem Yüzyıl konumuz dışı çünkü bir fenomen olarak başladı ve öyle de gitti... Ama Behzat Ç'nin ekran macerası ne ona, ne de başka dizilere benziyor. Star TV'de haftanın en ölü günü sayılan Pazar geceleri nerdeyse 'o saat boş kalmasın' mantığı ile yayınlanan dizi, haftalar boyunca en alt sıralarda süründü durdu... Sadece küçücük marjinal bir hayran kitlesi yaratmıştı ki onlardan biri de bendim... Düşük reytingi ile 'ha bu gün kalkar, ha yarın' diye bekler olmuştuk.
Ama Star, ondaki ışığı keşfetmişti, bu yüzden ne gününü değiştirdi ne saatini. Aylarca direndi kanal. Sonra yavaş yavaş toparladı ve sezon sonunu o muhteşem finali ile hakkettiği yerde, birinci sırada bitirdi.
Şimdi yeni bir maceraya atılıyor Behzat arkadaş. Aldığı paraya bakıyoruz, öyle aman aman bir şey de değil. Peki neden bu vefasızlık?
Hiç yakıştı mı o duruşuna? Bana sorarsanız eski kanalına büyük bir kazık attı! Üçdört bölümden sonra yayından kaldırılan yüzlerce dizi varken, onu inançla destekleyen eski yöneticilerine karşı atılmış bir kazıktır bu. Bir de bizlere... yaza yaza kaleminin dilinde tüy biten yazar - izleyicisine.
Diyeceksiniz ki bütün bunlardan Behzat'a ne?
Yapımcısı tutmuş kulağından satmış...
Ben yapımcı filan anlamam arkadaş, Behzat'tan başka Ç de tanımam. Yazıklar olsun...