ARDA USKAN

ARDA USKAN

Tarihi 27 Haziran 2011

Misyoner eşittir görevci!

Bugün Hergele Meydanı kapılarını bir tek kişiye açıyor. Adı, Ayşe Sıdıka Avar.
Bilmeyeninize, altta bu müthiş kadının biyografisini de veriyorum. Ama bana sorarsanız, rahmetli efsane gazeteci Hikmet Feridun Es'in 1957 yılında, Hayat Mecmuası için kaleme aldığı şu yazısı, Sıdıka Hanım'ı tanımanız için yeter de artar bile.
Kızımı da götür... "... Yıllar önce İzmir Kadınlar hapishanesindeki mahkumlara akşam dersleri verilmesi kararlaştırılmıştı. Bir gün Milli Eğitim Müdürü'nün odasına zayıf, ufak-tefek bir genç kız girdi. 'Ben bu dersleri memnuniyetle kabul ederim, efendim' dedi. Müdür şaşırmıştı.
Karşısındaki kız okuldan yeni çıkmış, üstelik son derece de hassas birine benziyordu. Müdür bir kez daha hapishanedeki tipleri düşündü. Olacak şey değildi! 'Peki, hoca hanım' dedi, 'bu işle meşgul olacağım.' İki hafta geçmeden, genç kız soğuk ışıklar altında, hapishane koğuşundaki akşam derslerine başlamıştı bile. İşi bittikten sonra ince pardösüsünün yakasını kaldırıyor, süngülü nöbetçilerin, zincirli kapıların arasından geçerek hızlı adımlarla evine koşuyordu. Hapishane Müdürü de, Milli Eğitim Müdürü gibi hayretler içindeydi. O kavgacı, o geçimsiz insanlar, genç öğretmeni hem sevmiş, hem saymaya başlamışlardı.
Fakat çok geçmeden, işinde inanılmaz başarı gösteren bu kızın, acayip bir suçla adliyeye götürüldüğünü görüyoruz. Hakkındaki isnat:
Misyonerlik! Neler neler yapmamıştı ki?
Kadınlar hapishanesi derken Kinder Garten teşkilatında çalışmalar, çocuklara iyi insan olmaları etrafında bir takım başka telkinler (!) Bütün bunlar misyonerlik denilen şeyden başka ne olabilirdi?
Ve iş o kadar dallanıp budaklandı ki, bir gün Atatürk meseleyi merak etti. 'Bana misyoner öğretmenin dosyasını getiriniz' dedi. Bütün bir gece o dosyayı inceledikten sonra, ertesi gün öğretmen Ayşe Sıdıka Avar'ı yanına çağırttı. Genç öğretmen Atatürk'ün karşısına çıktığı vakit bir yaprak gibi titriyordu. Atatürk, bu ufak-tefek kıza hayretle baktı. 'Misyoner öğretmen sensin öyle mi?' diye sordu. Avar şaşırmıştı.
Yavaşça, 'Efendim, ben öğretmen Sıdıka' diye fısıldadı. Atatürk, o zaman genç öğretmene doğru parmağını uzatarak yüksek sesle şunları söyledi; 'Hayır. . . Sen misyoner Avar'sın. Bana senin gibi misyonerler lazım!' Ondan sonra da Atatürk fikirlerini açıkladı: Bir toplum, daha ziyade aile yoluyla, bilhassa kadın yoluyla kazanılabilirdi. Bu yüzden genç öğretmen Doğu'ya gidecekti. Oradaki genç kızları, hatta bunların arasında hiç Türkçe bilmeyenleri bile toplayacaktı. Onları, bu toplumun potasında yetiştirecekti. Sonra bu çocukları birer ışık huzmesi altında köylere gönderecekti. Atatürk sözlerini, 'Git, memleketin içine gir, dağ köylerinde bizden ışık bekleyen yarının annelerini göreceksin' diye bitirdi.
Ve genç öğretmen, içi içine sığmaz bir halde Atatürk'ün yanından çıktı.
Avar yıllardır işte bu doğu illerinden birinde, Kız Enstitüsü Müdürlüğü'nde inanılmaz işlerle meşguldür. Elazığ, Tunceli, Bingöl çevrelerindeki halk, bu ufacık-tefecik kadından bir azize gibi bahseder.
Onun hakkında iki yüze yakın mani, masal ve çocukların dilinde sayısız Avar şarkısı vardır. O ise yol vermez, geçit tanımaz dağlara at sırtında tırmanır. Dağ köylerinden, çoğu esmer köy kızlarını toplar, onları kendi ceketine sarıp okuluna götürür. Hatta köylüler, 'Benim kızımı da götür, Avar' diye atının üzengisine yapışırlar. Şehre, Avar'ın okuluna gelen kızı, bir de üç-dört yıl sonra görseniz! Ben, bir insan yaratma mucizesini orada gözlerimle gördüm işte...

AYŞE SIDIKA AVAR; (1901-1979)
CİHANGİR'de doğdu. 12 yaşındayken babasını, daha sonra annesini kaybetti. Çapa Kız Öğretmen Okulu'nu bitirdi. Aynı yıl evlendi ve eşiyle birlikte İzmir'e taşınan Avar burada Musevi Mektebi'nde çalıştı. 1925'te İzmir Amerikan Kız Koleji'nde Türkçe öğretmeni olarak görev aldı. İzmir Kadınlar Hapishanesi'nde kadınlara okuma yazma öğretimini üstlendi. İzmir'deki hareketli hayatı bazı çevrelerin tepkisine sebep oldu, hakkında misyonerlik söylentileri çıkarıldı. Daha sonra Gazi Eğitim Enstitüsü Edebiyat Bölümü'ne girdi. Doğu illerinden topladığı öğrencilerle ilgili çalışmaları birçok yerli, yabancı ziyaretlere, röportajlara konu oldu.
Eylül 1950'de davetli olarak ABD'ye gitti. 16 Haziran 1979'da vefat etti.