ARDA USKAN

ARDA USKAN

Tarihi 9 Şubat 2011

Bülent Hanım ve Raşomon!

Aynı gün bütün gazeteler Bülent Ersoy'un sahneden bir müşterisine "Otur yerine or...u" dediğini yazdı. Meğer, müşteri Semra Özal imiş..
Ertesi gün Bülent Ersoy canlı yayında, böyle bir olayın hiç yaşanmadığını, zaten sahnede o ayıp kelimeyi asla kullanamayacağını belirtti.
Ersoy'un sahneye çıktığı Günay Kulüp ise tersi bir açıklama yaptı; "Bülent Hanım'ın Semra Hanım'ı önce fark etmediği ve daha sonra şaka yollu, kendime yönelik bir kelime kullanarak espri yaptığı, Sayın Özal'ın da bu espriyi anlayıp birlikte güldükleri vs." Dedi mi, demedi mi? Alın size haftanın en önemli polemiği!
Hangisine inanacağız? Yoksa bize ne deyip geçecek miyiz?
Bence geçmeyeceğiz ve olayı; 1950 yılında Akira Kurasowa'nın Oscar'lı başyapıtı Raşomon'a bağlayıp, 'Aynı olayın dört farklı kahramanı vardır ve bu dört kahraman yaşananları dört farklı şekilde anlatırlar ama gerçek hiçbiri değildir, çünkü herkesin gerçeği farklıdır' gibi felsefi bir boyut katacağız.
Ama ne kadar yırtınsak; kendine yine 19 yaşında sevgili bularak bizi şaşırtamayan sanatçımızın ve bir zamanlar papatya tarlasını yanında taşıyan ama bu günlerde ayrık otu gibi yapayalnız kalan eski bir first lady'nin bu sıradan haberine bir pırıltı veremeyeceğimizi biliyoruz.
Keşke Raşomon bu gibi durumlar için de birkaç laf etmiş olsaydı; "Oturun yerinize kızlar, insanları böyle bildik şeylerle meşgul etmeyin...
Yoksa durumunuza uygun veciz yorumlar bulamakta zorlanıyorum, Arda kardeşim ne yapsın'
şeklinde...

* * *
ONA NAZIM'IN AMORTİSİ VURDU
Piyango bileti gibidir hayat... Çekiliş günleri 9-19-
29... Amorti çıktığı zaman bile sevinirsiniz... Kimbilir belki bir daha ki sefere de büyük ikramiye... Oysa bir dahaki sefere, sizi bekleyen ölümün ta kendisi olabilir.
Ve bir bakarsınız Elvis Presley'in şarkılarını, onun kadar güzel söyleyen bir arkadaşınız, bir amorti bile kazanamadan göçüp gitmiştir bu kısır 'çekilişler' dünyasından.
Sizler pek tanımazsınız ama Tarık Öcal'dan söz ediyorum.
Türkiye'nin en iyi gitaristlerinden, bestecilerinden biriydi Tarık.
Sapına kadar müzisyen, yorumcu, solcu, üretken bir dost. Hiçbir zaman yeteneğinin keşfedilmesini beklemedi; Çünkü biliyordu ki, bu düzen onun düzeni değil... Yıllar önce Ziya Bar'da, Metin Oktay'ın öldüğü son geceyi birlikte yaşamıştık. Ve daha sonra bu güzel insanın aramızdan ayrılışını defalarca konuşmuştuk Tarık'la...
Bakın şimdi onun arkasından konuşuyoruz. Konuşmakla kalmıyor yazıp çiziyoruz bir de. Tarık da yazmıştı Metin abinin ardından Cumhuriyet'te. 'Bir futbolcunun, en çok Nazım Hikmet'e hayran olmasına' vurulmuştu. Çünkü o da, Metin abisi gibi Nazım tutkunuydu.
O gece Ziya Bar'da üçümüz yalnızdık. Metin Oktay'ı tek başına bırakıp çıktık. Ertesi sabah ölüm haberini okuduk gazetelerde. Sevgili Tarık'ın ölüm haberini ise hiçbir gazete yazmadı. Oysa Metin topun efendisiydi, Tarık da gitarların... Kansermiş canımın içi.
Şimdi 14 Şubat Sevgililer Günü'nde Çiçek Bar'da anılacak... Size tavsiyem, 14 Şubat günü internetten bir Tarık Öcal şarkısı indirip dinleyin. Özellikle Nazım Hikmet'in 'Tahir ile Zümre'sini... Ve bu muhteşem adamın hayatına nasıl bir amorti bile vurmadığına şaşırıp kalın...
Başka Tarık'lar sessiz sedasız ölüp gitmeden.

* * *
İNEKLERE MÜJDE
Süt üreticisi köy gençlerinden kurulu futbol takımları arasındaki müsabakalarda, kazanana süt güğümünden yapılan kupa verilmiş! Bir 'Süt Ligi' kurulması planlanıyormuş. Amacı da süt tüketimini özendirmek. Sütümün son damlasına kadar destekliyorum. Ancak bir şartla; Bu Süt Ligi de taraftarıyla, sloganlarıyla kendine has bir lig olmalı. Renkli, daha doğrusu "bembeyaz" bir lig... Şarkılarına gelince, "Şekerli misin vay vay, kaymaklı mısın vay vay" olabilir. Veya "Sütü seven kamyon şoförü!" (Si tu savais combien je t'aime yani) Taraftarın futbolculara sataşmaları ise, "Süt çocuğu" "Sütünü iç de gel" "Sütlü Nuriye misin oğlum, sert gir şu topa", az biraz esmer olanlara "Sütlü kakao" veya "Bal gibi gol abi" yerine "süt gibi gol işte!" Hakemlere göndermelerde sakın ola 'inek' filan denmesin tabii... "Hakem şaşırma, sütümüzü taşırma" en münasibidir. Uzayan maçlar için de; "Hakeme bir de sütlü kahve söyleyelim bari!" Ağır çekim oynanan maçlar için "sütlaç gibi" deyimi biçilmiş kaftandır. Ambleminin bol memeli bir süt ineği olmasını önerdiğim bu lige ve ilerideki 'süt milli takımımıza' şimdiden başarılar diliyorum.

* * *
MEĞER KÜÇÜĞÜ  MAKBULMÜŞ!
BİLİM insanlarına göre, son 30 yılda insanların beyinleri küçülmüş, küçülmüş soğanın cücüğü kadar kalmış. Bu sonuçlar Avrupa, Asya ve Ortadoğu'da yapılan inceleme ve araştırmalara dayanıyormuş. John Hawks bu gelişmeyi "evrimsel bir küçülme" olarak nitelemiş. Bu süreçte % 10 oranında küçülen beynin eskiye oranla daha iyi çalıştığı saptanmış. Takıldığım nokta burası oldu. Küçüldükçe daha işlevsel olan organ! Enteresan...

* * *
BEN SPORCUNUN...
RID-ONE
ÇOK kötü bir fıkra şöyle başlar ve biter; "Adamın 3 oğlu olmuş. Pek de üretken olmayan baba, isimlerini Rıd one, Rıd two, Rıd three koymuş." Oysa bizim bir tane Rıdvan'ımız var. Oynadığı yıllarda futbolundan gözümüzü, yorumculuğunda da kulağımızı kendisinden ayırmadığımız Rıdvan'ımız. Büyük oyuncu, usta futbol yorumcusuna acil şifalar diliyoruz.

* * *
GICIK ADAM
* "Kendime İbrahim Tatlıses'in giyim tarzını örnek alırım!"
Faik bey (Safiye'ninki)

*
"Şöh-retle birlikte giderek aptallaşıyorum ki, bu da zaten oldukça yaygın bir fenomen."
Albert Einstein