ARDA USKAN

ARDA USKAN

Tarihi 3 Ocak 2011

Abi'nin yatağını ısıtmak!

Oğlum fotoğrafı gösterince şaşırıp kaldım! Hangi gazeteydi, ne olmuştu, ilk anda bilemediğimden "Yok artık Gürsel Tekin'de mi dayak yedi?" Çünkü fotoğrafta Gürsel beyin bir gözü mosmordu! Hatta yüzünün o bölümü parçalanmıştı!
Ve tabii o hin oğlu hin zihnim, süratle şunları sıraladı; Önder Sav dövdü desem, beyefendinin ne yumruğu Rambo, ne kendileri... Belki Berhan Şimşek'ten bir hamle almış olabilir! Veya kurultay sonuçlarına itiraz etti de hırpaladılar biraz! Ama sonunda gözünü 'kapıya çarptığına kanaat' getirip kovdum içimdeki tüm münafık fikirleri... İyi de yapmışım, çünkü gazetenin tamamını açıp, fotoğrafın başlığını okuyunca anladım ki; Gürsel Bey önemli bir konuyla ilgili poz vermiş sadece!
Hürriyet'in yılbaşı özel sayısında yer alan 'Zordur kadın olmak' konulu konsept gereği, 'bir gözü mor' çıkmış kameraların karşısına.
***

Yapılan işin esasına bakarsak, bu çalışma ufak da olsa bir adımdır. Ve bence bu yeni yılda -en az çocuklarımız kadarkadınlarımızın da o bitmek bilmeyen sorunlarına, hepimiz, yani tüm yayın organları vakit ve yer ayırmalı ve hatta elele verip ortak- devasa kampanyalar yapmalıyızdır. Çünkü artık yıl; 2011'dir, dünyanın sonu gelmektedir ve öte yana, ülke olarak yüzümüzde bu kara'yla gidersek biraz ayıp olacaktır.
***

'Kadına yönelik şiddet' gerçekten de içlerinde en fazla üzerinde düşünülmesi gereken konu başlığı... İnsan açlığa dayanabilir, eğitiminden yoksun bırakılabilir ama bedensel eziyet benim sıralamamda başı çeker. Düşünsenize erkek olarak kendinizden iki metre daha uzun birinden, her gün dayak yediğinizi! Üstelik sebepsiz ... diyeceğim kadın okur da cevvallenip 'Yani sebep olunca, karşılığı dayak mıdır' diye ayağa kalkacaklar. Oturun hanımlar, elbette değildir. Ama maalesef dayakçı kazmalarımızın tek 'gerekçesi' budur; "Karı hakketti, ne yapsaydım!"
***

Ben insanların bedenlerine uygulanan şiddetin, vücut hasarından çok ruhlarda açtığı ve asla onarılmayan yaralar olduğuna inananlardanım. Hele bu bir kadın onuruysa!
***

Bu yüzden, sadece yazılıp çizilmekle kalan 'kadın hakları' konusunda artık harekete geçilmelidir diyorum. Fazla uzatmadan ve derhal! Bir de son günlerde şu Doğu adetine takığım; Hani kış geceleri kız kardeşlerin, ağabeylerinin yataklarına daha önceden girip ısıtmaları mecburiyeti.
Neymiş beyler sıcak döşeklerde yatacaklarmış! Ne tek taraflı bir konfor ama!

* * *
TRT Türk'ün Zeki Müren'i...
Yılbaşı gecesi öncesi yayın kurumları yeni yıla nasıl hazırlanır, aşağı yukarı bilirim. Her kafadan bir ses çıkar, her birim kendi projesinin onaylanmasını ister, birileri yenileri çıkaralım der, birileri eski sanatçılardan bir demet de olsun!
TRT Türk'teki 'o' program hangi kafadan çıktıysa, sonsuz tebriklerimi sunuyorum. Bu kadar mı güzel olur bir yayın? Üstelik saatlerce.
Eminim benim yaşıma yakın insanlar, kumanda aletlerini bir yana bırakıp, bütün gece sabitlendiler TRT Türk ekranına.
Kimler yoktu ki maziye dair?
Önce Seyyal Taner... Siyahbeyaz görüntülerden fışkıran rengarenk pırıltısına şaşıp kalıyoruz... Mesela İbrahim Tatlıses. Biraz ince, biraz acemi.
Ama nasıl bir ses! Ajda sonra...
Her zamanki gibi pırıl pırıl, fakat biraz 'demode' kalıyor bu günün Ajda'sıyla karşılaştırıldığında... Ve Emel Sayın; Burnu henüz son şeklini almamış ama nasıl güzel ve nasıl asil! Saçı, kostümü ve makyajıyla, alın getirin bu günün ekranına, asla eski bir çekim olduğunu anlamazsınız, o kadar çağdaş...
Esin Engin
geliyor bir ara...
Tango söylüyor rahmetli. Daha fazla söylesin istiyorsunuz.
Hemen yanı başında Erol Evgin var. Orada duruyoruz; Bir adam bu kadar mı yakışıklı olur ve bu tadar mı güzel güler! Sesine, tavrına bir kez daha şapka çıkarıyoruz...
Veee... Huzurlarınızda sanat güneşimiz Zeki Müren! Başka söze ne hacet. Gece boyunca birkaç kez geliyor ekrana ve her seferinde oradan bir ışık huzmesi çıkıyor size ulaşıyor, bütün ruhunuzu sarıyor ve böyle bir insanla aynı topraklarda doğduğunuz için onur duyuyorsunuz.
Sağolasın TRT Türk. Tabii böyle bir program için yılbaşını beklemene gerek yok...