ARDA USKAN

ARDA USKAN

Tarihi 6 Aralık 2010

Çıplaklıktan utanmak!

Birkaç gündür yine genç bir sanatçıyı linç ediyoruz, gazete sayfalarında ve internet sitelerinde. (Buna biz de dahiliz sevgili Takvim'ciler!) Aslında biraz seksi ve abartılmaya açık bir konu itiraf edeyim. Ama müstehcenlik tabii ki bakış açılarımızla ilgili. "Seyirci önünde seviştiler" diyor bir gazete. Bir diğeri, "Galeri açılışında lezbiyen ilişki" teşhisini koymuş. Ama "Sanat mı, sapıklık mı?" diyenler çoğunlukta.
***

İtalya'da yaşayan Türk sanatçı Şükrün Moral, burasını İtalya sanmış olacak ki, yaptığı performansla 'ahlakımızı derinden zedeleyeceğini' hiç düşünmeden, Casa Dell'Arte galeride bir gösterisini sahnelemeye kalkmış. Konusu, tül bir perdenin ardında, bir başka kadınla lezbiyen ilişkiyi 'canlandırmak!' Ve bir fotoğraf sanatçısı olan Cem Talu da performansı fotoğraflıyor, kameraya alıyor ve nihayetinde bu görüntüler aynı galeride sergilenecek.
***

Olaya at gözlükleriyle baktığınız zaman 'yuh artık bunun neresi sanat, ne anlatmak istiyor bu kadın' diyebilirsiniz pek tabii. Veya bazı gazetelerin yazdığı gibi, gösteriyi izleyen erkeklerimizin 'izlenimlerini' öğrenince şok geçirebilirsiniz. Ne demiş bizim 'sanatsavar' adamlarımız; "İki çirkin vücutlu kadının sevişmesi bize anlamsız geldi!" Doğrudur, kadınlar güzel olsaydı çok anlamlı bulacaktınız.
***

'Sanat nedir ne değildir tartışması' kadar beni sıkan başka hiç bir konu yoktur bu dünyada.
Bu yüzden, 'Bu kadın ne yapmak istiyor' sorusunun cevabına bakmak istiyorum sadece. Onu da Onur Baştürk sormuş zaten sanatçıya ve şu cevabı almış; "Bu ülkede cinsellik bir tabudur. Hala hayvanlarla sevişenler var. Bu tabuyu kırmak istedim. Sanat mı değil mi sorusuna gelince gerçek sanat, tülün arkasında bizi izleyen insanların durumuydu. Onların ne hissettikleriydi. Bazıları çıkıp gittiler mesela. Seyircinin kendisi çıplak kaldı, çıplak olan biz değildik."
Şaşıranlardan mısınız acaba merak ettim. Ama inşallah çoğunluğunuz çıkıp, 'sanatın bir görevi de insanların hayati konuların farkına varmasını sağlamaktır' demiştir.
***

Bundan yaklaşık 40 yıl önce, Paris'te bu amaca hizmet eden bir happening izlemiştim. Bir tiyatro oyunuydu aslında. Yağmurlu bir kış gecesinde, şehrin kenar mahallelerinden birinde kürklü kadınlar, şık beylerle birlikte bir arsaya doluşmuştuk. Ayaklarımız çamurlara batıyor, tepemizden aşağıya yağmur boşanıyordu. Ne o, Tiyatro izlemeye gelmişiz!
Oyuncular, sahne olarak tekerlekli tahtadan yapılmış bir platformun üzerindeler. 'Sahne' bir o yana, bir bu yana itiliyor, izleyici olarak yağmur çamur demeden sahnenin peşinden koşuşturuyoruz. Sonra oyun bitti ve asıl tokat geldi. Oyuncular, önceden hazırladıkları demir parmaklıkları biz izleyicilerin çevresine yerleştirdiler ve koşarak kaçıp gittiler. Bir labirent inşa etmişlerdi yani bizler için. İşte o anda hayatın aslında kaçınılmaz bir dört duvar olduğunu anlamıştık. Ve cendereden kurtulup şehrin geniş caddelerine ulaşmamız tam üç saatimizi almıştı. İnsanoğluna, kendi tutsaklığı bundan iyi yaşatılamazdı. O gece işte bu gerçeğin 'farkına varmamızı' sağlamıştı o genç sanatçılar.
***

Şakir Eczacıbaşı, Hilmi Yavuz, Murathan Mungan, Beklan Algan, Sera Yılmaz gibi, Türkiye'nin en önemli sanatçılarının, Bülent Erkmen'in tasarladığı bir kitap için soyunduklarını bilmem hatırlayanınız var mı? Hani belden yukarılarını açıp poz vermişlerdi de ortalık ayağa kalkmıştı. İşte bu da bir tür sanattı. Ama mankenlerimizden gelen cevap, yapılan işin -;halk nezdinde- sanat boyutunu budamaya yetmişti. Ne demişti kızlar ağız birliği yapıp; "Bize çıplak diyorlar ama bu enteller çıplak hem çirkin!"
***

Bülent Erkmen şimdi nasıl anlatsın ki; "İnsanları düşünceleri, bedenleri ile tanıdığın zaman, onlar hakkında sadece bildiklerin ile karar verirsin. Ama onları tanımadan, dışarıdan baktığında bambaşka hayaller kurarsın."
Ve dün gelen haber; kızın gösterisi 'bazı baltalar' tarafından 'budanması' tehlikesine karşı iptal edilmiş.
Gözünüz aydın.
Not; Bu arada beni fazla entel sanmayın lütfen. Bu arkadaşınız, gazeteciliğinin yanı sıra fotoromanlar çekmiş, İbrahim Tatlıses filmlerinin senaryolarını yazmış ve üstelik bunları hep sevmiş eski bir mahallelidir. Ama Bernarnd Shaw'un şu cümlesini de hiç aklından çıkartmamıştır; "Gerçek olan her şeyden utanıyoruz.
Kendimizden, inançlarımızdan, geçmişimizden.
Tıpkı çıplak bedenlerimizden utandığımız gibi. Ne kadar çok şeyden utanç duyuyorsak, o kadar saygın sayılıyoruz."