O toplantıda, sadece bu konuyu tartışarak üç saat geçirdik. Benim savımsa bildik; "Evet bu bir haber. 'Belgesini' de bulabilirsiniz. Ama mesleğindeki başarılarıyla kendinden söz ettiren bu insanı 60 yıl sonra, eğer saklama gereğini duymuşsa, eşcinsel olarak 'damgalamak' (gençlerin yapmak istediği buydu) size ve derginize ne kazandıracak? Birkaç bin fazladan satmak dışında. Peki ona ne kaybettirecek, lütfen bunu bir düşünün."
Sonuç ne oldu diyorsanız o haber yayınlanmadı. Toplantıdaki genç arkadaşlardan çoğu ikna olmuştu. Ama bir kısmının bakışlarında, "Ah be öküz abim, fıstık gibi habere engel oldun" ifadesi sezilmiyor değildi. Yani bir türlü ikna olmamışlardı.
HHH İşte
bu 'ikna olmayan arkadaşlar', bu mesleğin 'heyecan lokomotifleridir!' Ama işin kalitesine asla bakmazlar. Ayrıca bu adamlar ancak bu tür 'buluşlarla' bu meslekte kıçlarına yer bulurlar.
Bazı gazete yönetimleri de kendilerini alttan alta destekler. İşte en sıcak örnek; Şarkıcı Hadise, sevgilisi Sinan Akçıl'dan ayrılmış, bir haftadır 'nedeni' araştırılıyor? Magazin eklerini anladık ama haber gazetelerin ana sayfalarında! Aynı gün içinde iki ayrı basın organımız iki ayrı haberle çıkıyor; Vatan'a göre Hadise, nişanlısının cep telefonunda bir kızla öpüşürken ki görüntüleri yakalamış! Habertürk'ün 'buluşu' ise daha iştah açıcı; Sinan meğer bir başka ünlü şarkıcıyı, Hande Yener'i hamile bırakmış! Başlık ise artık gına getiren türden; "Hadise belli oldu!" Devamı da aynen şöyle; "İddiaya göre Hande Yener, aşk yaşadığı söylenen Akçıl'dan hamile kaldı.
Sevgilisinin telefonunda bu konuyla ilgili mesajları gören Hadise anında ilişkiyi bitirdi! Üç satırlık habere bakın? Hem 'Hadise belli olmuş' ama 'iddiaya göre...' Hangi iddia, kimin iddiası orası belli değil. Tam 'salla gitsin haberciliği' örneği.
Sonunda Sinan Akçıl bir açıklama yapmış, her şeyin yalan olduğunu söylemiş. Ama buna nedense hiçbir gazete yer vermiyor. 'İkna olmayan gazeteci türü'nden kastimiz işte budur.
Aynı günlerde bir başka haber de, 'TRT'nin efsane spor spikerlerinden Doğan Yıldız intihar etti' şeklinde. Taraf Gazetesi bildiriyor; "20 yaşından beri TRT'de çalışan eski spor spikerlerinden Doğan Yıldız (55) geçen çarşamba sabahı intihar etti.
Spor medyasının başı sağolsun."
Ertesi gün sazı eline alan Radikal'den, yazılarını çok da sevdiğim Tanıl Bora şu satırlarla ağıt yakıyor Doğan Yıldız'a; "Bağırgan olmayan bir heyecanla, resim çizer gibi, yemek tarif eder gibi pozisyon anlatırdı Doğan Yıldız.
Futbolda radyo günlerinin büyük söz zanaatkârıydı. 55 yaşında intihar etti. Anısına saygıyla."
Doğan ile Kanal 6'nın ilk kuruluş günlerinde birlikte çalışmıştık.
Gerçekten öylesine bilgili ve tatlı bir adamdı ki haberleri okuyunca içim sızladı. Ama üç gün sonra Zaman Gazetesi'nde Ahmet Çakır'ın satırlarından gerçeği öğrendiğimde iş dramdan komediye dönüştü.
Meğer bizim Doğan kardeş yaşıyormuş, intihar eden başka bir Doğan Yıldız'mış. Allah ona rahmet etsin de, bizim Doğan'ı bunların ve ecelin elinden kurtardığımıza inanın çok sevindim.
Bu yüzden şu türden sorularınızı cevapsız bırakıyorum; 'Hadi muhabir sallıyor, bunların başlarında bir editör, bir yönetici yok mu, böyle bir haber insanın ailesine kalp krizi geçirtmez mi, neden araştırmadan haber yapıyor bunlar?'
Diyeceksiniz ki senin gazeten yapmıyor mu? Yapmazsa şaşarım.
Zaten benim lafım onun bunun gazetesine değil, tümüyle bu umursamaz sisteme ya da bu sistemi bu hale getirenlere. 'İkna olmayan arkadaş' türü gazeteciliğe. Eğer onların içlerinde ben de varsam bana da...
