Prensesin adı Side'ymiş. Bu gün Antalya'nın en güzel beldesi.
Side de 'Nar ağacı' anlamına geliyormuş zaten. Yani hayat veren...
* * *
Ne güzel başlamıştı ve gerçekten harika bir projeydi 'Dört Kadın bir erkek' programı... Ayrı düşüncede dört gazeteci kadın tatlı tatlı kapışacak, onları idare eden ünlü de bir erkek moderatörleri olacaktı.
Cumhuriyet'ten Mine Kırıkkanat, Star gazetesinden Elif Çakır, Milliyet'ten Serpil Yılmaz ve Sabah'tan Sevilay Yükselir... Ama henüz üçüncü programda ekibin yarısı değişerek bir ilke de imza attılar. Nedeni, galiba asla değiştiremeyecekleri, o farklı 'fikirleri!' Kadın kısmı zaten bu yüzden futbol oynayamazmış; Onbir kadın, toplum içinde aynı giysiyle dolanmayı istemezlermiş çünkü! Bizim kızların 'dış giyimlerindeki' hassasiyetlerini bilmem ama o 'fikri donanımlarında' ısrar ederlerse bu programı bitirirler yakında. Diretirlerse de karakolluk olurlar.
* * *
Şener Şen de reklam yüzü olmuş! Kimi çevrelere göre yorum, 'aman ne ayıp, hiş yakıştı mı?' şeklinde. Yakıştı beyler. Hem de ne yakışma! Son beş yılda sadece üç sinema filmi yapan ve bunlardan başka geliri olmayan aktöre bundan daha yakışan bir düşünemiyorum. Ha, tabii daha yakışanı olabilirdi; Bu onu ayıplayanlar, kıçlarını kaldırıp telif haklarıyla ilgili' bir kampanya başlatsalardı ve ustanın ekranlarda oynayan her filmi için banka hesabına para koysalardı, çok daha yakışırdı kuşkusuz. Üstelik oynayacağı reklam, pek çok 'baba ismin' rol aldığı TTNET kampanyası. Yani 'en kuru ped morped' değil.
Hem sonra ne bekliyordunuz?
Sizlerin, o aslında umursamaz gözlerinizde, mesleğinin erdemine sıkı sıkı bağlı kalıp aç dolaşmasını mı? 'O bir star ve star gibi yaşamalı' diyeceğim ama geçen gün semt marketinde ellerimizde birer sepetle karşılaşınca bir kez daha anladım ki, hayır o bizden biri. Ama yanılmayın sadece günlük hayatında. Kamera önüne geçtiğinde; müsaadenizle, değil hakkında uluorta laf etmek, adını anarken bile ayağa kalkıp bir de ceket düğmelerinizi iliklemeniz gerekir.
* * *
Ekranlarda bir 'para dağıtma' programı...
Yarışmacılar iki genç 'tiyatrocu!' Soru; Eski adı Dar'ül Bedayi olan kurum hangisidir? Şıklar da; Posta servisi mi, huzur evi mi, yüksek okul mu, şehir tiyatrolarının eski adı mı?
Kız, huzur evi diyor, oğlan şehir tiyatroları olabilir mi acaba şaşkınlığında. Bu arada 'posta servisidir'e bile para koyuyorlar. Dikkatinizi çekerim, bir trilyona oynuyor gençler... Daha sonra sıra Ahmet Arif'i katletmeye geliyor. Söylediklerine göre iki genç aynı zamanda şiir tutkunu. 'Hasretinden prangalar eskittim' sözcüklerini tutup Melih Cevdet Anday'a malediyor kız olanı. Siz de düşünüyorsunuz, bunlar nasıl tiyatro mezunu, nasıl aydın gençlik ve aynı zamanda nasıl bir şuursuzluk ki bu kıt bilgilerle insan önüne çıkabiliyorlar diye...Hoş kabahat bu çocuklarda değil, onları yarışma için seçen yetişkin programcılarda.
t
Not; Dünkü 'Ogün Samast' yazıma pek çok yorum geldi ama en güzeli müsaadenizle oğlumdan.
Dedi ki; "Ne diye kurcalıyorsun baba. Bak devletimiz onu, 'Ç' harfiyle başlayan 'Çocuk' olarak görmüş ama sen tutturmuşsun diyorsun ki 'Çocuk ama nah bu kadar silahı var!'