SAVAŞ AY

SAVAŞ AY

Tarihi 8 Şubat 2012

Suriye'de perşembenin gelişi

Şimdi kendi ev içinde yangın çıkaran Suriye yönetimi var ya. Hah işte onların ne mal olduğu daha onlarca yıl öncesinden belliydi.
Mesela Lübnan'a olan tacizlerinden. Gençlikte savaş muhabirliği etmişliğim var epey zaman.
Elbette ki Lübnan, hele de Beyrut anılarım var ki hepsinden film olur valla.
Çok bir zaman önce Beyrut'taydık Coşkun Aral'la. Doğu- Batı Beyrut'u ayıran "green lines", yani Yeşil Hat üzerinde çekimler yapıyorduk 32. Gün için. O Yeşil Hat'tın Suriye güdümündeki Müslüman milislerce kontrol edilen noktalarında çok sayıda Türk vatandaşı da vardı. Genellikle Mardinli yurttaşlarımız ağırlıktaydı milisler içinde.
Savur, Nusaybin, Kızıltepe taraflarından kopup gelmiş, kimi inşaat işçisi, sebze-meyve satıcısı, kimi kan davası firarisi memleket çocuğuyla karşılaşıp, tanışıp, epey gün geçirdik onlarla. İç savaş, savaş planlarını bozmuş, beş parasız memlekete dönmek de mümkünsüz olduğundan, gidip paralı asker yazılmışlardı örgütlere. Çoğu Suriye Muhaberat'ın güdümündeki örgütlerde, bazıları da Dürzi lider Velid Canpolat'ın liderlik ettiği Hizbül Takaddumi İştirak kadrosunda ya da Şii lider Nebih Berri'nin sevk ve idaresindeki EMEL örgütünde milisti.

Kadını göğsünden vurdular

Bir gün rica ettik. "Bizi Doğu Beyrut'un da görünebileceği yerine götürün Yeşil Hat'ın" dedik. "Tehlikeli olduğunu" söylediler ama laftan anlamadık, ısrarcı olduk. Sonra razı edip çıktık onlarla yola. Harabe haline gelmiş cadde, sokak kalıntılarından duvarlara sinerek geçip az uz yol aldık Hıristiyan kesime. Yarım saat kadar geçti ve birdenbire durdu mihmandarlık eden 4 kişi.
Dönüp uyardılar bizi: "Tam karşıda sniper.
Yani keskin nişancılar var. Yıkıntıların arasında saklanıp dürbünlü tüfekle ateş ediyorlar. Bunlar parça başı (!) çalışan berbat adamlardır. Çoğu kanun kaçağı.
Vurdukları adam kadar para alırlar. Daha dün bir kadını göğsünden vurdular. Hala gitmek istiyor musunuz?"
Oraya kadar gelmişken geri dönmeyi yediremedik kendimize. Tırsaklığımızı güya kamufle eden tok sesler çıkarıp; "Eee... Tabii tabii... Gidecez elbette. O kısımdan da çekim yapmak şart çünkü..." filan diye konuştuk.

Sokağın karşısı
"Bizden günah gitti"
türünden birkaç laf edip "hazrol" komutu verdiler. Söylenene göre önce onlar sonra biz geçecektik sokağın karşısına...
Aynen dedikleri gibi oldu. Önce onlar geçti, sonra titreyen bacaklarımızı aça aça biz koştuk öte yana. Lakin ne ateş edildi üzerimize ne bir çat pat oldu. Gayet sessiz, gayet tehlikesiz bir geçiş yaptık yani. Birkaç saat daha güvenli saydıkları yerlerde dolaşıp, yaptık çekimleri. Akşam saatlerinde de ünlü Hamra Caddesi'ndeki May Folwer adlı otelimize döndük... Otelde kalan tüm yabancı basın mensupları mümkün olduğunca bir arada yemek yiyor. Yemek sırasında herkes o günkü gelişmeleri konuşup, başından geçenleri anlatıyor birbirine. Sıra bize geldiğinde aynen size anlattığımı anlattım ben de.

Neresi komik ki?..

Fazladan eklediğim şuydu: "Adamlara hem şaşırdık hem saygı duyduk. Biz misafiriz diye önce kendilerini tehlikeye atıp, önden kendileri geçtiler..." Ben daha lafımı tamamlamadan bir kahkaha boşandı ki masadan sormayın. Her biri Beyrut'un ve savaş muhabirliğinin kurdu olmuş o usta gazeteciler kahkahadan kırıldılar dakikalarca. Neden sonra şaşkın şaşkın bakan bizlere dönüp anlattılar niye güldüklerini. Meğerse bu sniper denen illet herifler çıplak gözle etrafı keser dururmuş her an.
Bir hareket görünce hemen tüfeğin dürbününe göz, tetiğine parmak dayarlarmış. İkinci hareket olduğunda ise malum eylem; Buuum!.. Yani o kardeşlerin ilk geçenler olması konukseverlikten değil, bizim kekliğimizden kelliymiş.