SAVAŞ AY

SAVAŞ AY

Tarihi 28 Mayıs 2011

Maksat gündemden uzaklaş

Buralardan geçiyordum Marmaris'e uğradım. Neler neler yaptığımı bilahare anlatacağım ama çok hoşuma giden bir efsaneyle girizgâh yapayım. Maksat sizi gündemin ağırlığından az da olsa uzaklaştırmak. Eski zamanlarda civarın kralının kızı ile bir balıkçı birbirlerine âşık olmuş. Ancak, kral kızını balıkçıya layık görür mü?
Hal böyle olunca, kız ile delikanlı gizli gizli buluşuyorlar tabi. Kral baba bunu zaman içerisinde öğreniyor ve bir gece takip ettiriyor kızı. Gelip yetiştiren gammazlar diyor ki: "Balıkçı denizden geliyor, kız kumsalda onu bekliyor, bulunduğu yeri ışıkla işaret ediyor delikanlıya. Kızınızla balıkçı delikanlı, gün ağarana kadar aşk oyunları yapıyorlar birbirlerine."

Eyvah kral kızdı

Kral bunu duyunca fena hiddetleniyor. Emri de sert oluyor elbette. Askerlerine dönüp: "Tez kızımı yakalayıp getirin.
Kumsaldan da ışıkla balıkçıya işaret gönderin!".
Aynen yapıyorlar bunu. Delikanlı ışığı görünce atlıyor kayığına ve kürek çekiyor bir manga askerin üzerine doğru... Kız askerlerin elinden kurtuluyor ve koşmaya başlıyor sevdiğini kurtarabilmek için ama koyun ta öbür ucuna yetişmesi imkansız. Ama sevda bu; kural falan dinlemez, atıyor kendini sulara...

İşte o an
İşte o anda bir mucize gerçekleşiyor! Kızın adım attığı her yer kumsala dönüşürken peşinden koşan askerler bastıkça denize gömülüyor onca ağırlıkla. Kız kayığa kadar koşabiliyor. Ancak bir okçu tam o anda delikanlıyı hedefleyip salıyor okunu... Heyhat!
Kız ile delikanlı birbirlerine sarılmışlardır bile ve ok gelip kızla buluşuyor... Derler ki; o kumlar, kızın kanı denize karışınca kırmızıya boyanmış... Delikanlı ise aldığı gibi gidiyor kızı, sonrasını ne gören var ne duyan!

Bir başka efsane daha

Hazır efsanelere daldım bir tane de mitolojik olandan seçip sunayım. Bir gece Artemis gümüş arabasıyla göklerde dolaşırken, aşağıya bakar ve bir tepenin eteğinde uyuyan genç bir adam görür. Hızla aşağıya iner ve onu öper, uyanan genç karşısında tanrıçayı görünce şaşırır, tanrıça ona aşkını ilan etmektedir.
Sonra tanrıça gümüş parmaklarıyla genç çobanın gözlerini ovalar ve uykuya daldırır o geceden sonra her gece gelir ve uyuyan delikanlıyı ziyaret eder.
Çobanlık yapan genç, ölümlüdür ama Artemis onun çekiciliğine dayanamamakta ve Olimpos'un yani Tanrılar Dağı'nın yasalarını çiğnemektedir. Endişeyle çobanı alır ve Latmos Dağları eteklerinde yaptığı küçük bir tapınağa saklar, ona ebedi gençliği aşılar ve her gece ziyaret etmeye devam eder.
Bir diğer öyküye göre ise, çobanın adı Endymion'dur ve Yunan Kralı Elis'in oğludur.
Bu versiyonda Artemis, Ay tanrıçası Selene rolündedir, Endymion'a aşık olunca keyifli bir anında ne isterse yapacağını söyleyen babası Zeus'a yalvarır ve Endymion'u sonsuza kadar uyutmak için izin alır.

Sonsuz uykular

Yakışıklı Endymion, genç ve yakışıklı kalmak uğruna kabul eder ve ebediyen uyur. Selene tatlı bir sesle Endymion'un kulağına fısıldar; "Sana her gece kendi ay ışığımla geleceğim..." Artık kimse Endymion'u göremez, genç çoban Beşparmaklar'ın bilinmeyen bir yerinde sonsuz uykusunu sürdürmekte ve her ay ışığında Selene'yi beklemektedir. Onların aşkı, sonsuzluğun uykusuyla bütünleşmiştir, tıpkı evrenin sonsuzluğu gibi...
Öykü bu ama mitolojiye bakılırsa tanrıçanın uyuyan aşkını öpmekle yetineceğini düşünemiyoruz. Çünkü diğer mitolojik kaynaklara göre, Artemis'in elli kızı vardı ve herhalde bunları uyuyan çobanlardan doğurmadı. Ama farketmez, mitoloji, çelişkileriyle değil, öykülerin sunduğu bağımsız mesajlarla geçerlidir.