SAVAŞ AY

SAVAŞ AY

Tarihi 26 Ekim 2010

Kendi kendime

Biyografimizi sunan kaynaklar kuru mu ne?
3 satırla o da yalan yanlış bilgiler veriyorlar, gıcık kapıyorum. Peki, ne yapsam da doğruları iliştirsem dedim. Oturup kendi söylediklerimden alıntı yaptım. "Narsist adam" kulpu takmadan önce, belgeselci mantığına bürünün, hoş görürsünüz anacım.
Bir yerde "sis çocuğudur" yazıyor mesela. "Barış savaşçısıdır" yazan da var.
Sisleri dağıtmak mı?
Tanrı yazdıysa bozsun.
Hem kendi yükseklerimden hem de çevre ahalinin zirvelerinden sisi-pusu-dumanıbulutu çekip alırsak kel tepeler çıkar ortaya. Çorak yüreklerimiz, kurak dileklerimiz, çakma sevgilerimizle dımdızlak oluruz.
Hem zaten kurt dumanlı (sisli) havayı sever.
Barış mevzuuna gelince o; "kovaladıkça kaçan ateş böceği" misali. Ne zaman, "Gelin sulh çubukları tüttürelim" diye tuttursam hedefi bir türlü tutturamadım. Yaşamımda gördüğüm de bu, yaşarken gördüğüm de bu. Lafla barış gemisi yürümüyor. Kimsenin barış içinde yaşamaya cesareti yok.

Aslanım benim

Kavga-dövüş içinde korkaklıklarımız deşifre olmuyor ya bu yüzden bayılıyoruz itiş kakışa, vuruşmaya, savaşmaya.
İsmimle müsemma duyguların adamı olamadım pek. Bir "kabadayı" tanımıştım. Herkesin adını bildiği, ürküp titrediği biriydi. Astığı astık taifesindendi yani. Çevresinde bin dolu adamı öl dese ölecek, vur dese vuracak kadar biat halindeydi ona.
Söyleşimizi yaparken doğum tarihini de verdi. Baktım ki burcu başak. Oysa daha önce hiç lüzumu yokken "Aslan burcuyum" demişti. Biraz üstüne gidince anlattı. "Benim gibi adam terazi burcu olmamalı.
Ya boğa ya koç ya aslan olmalıydım. Ben aslanı seçtim"
dedi. İsimlerimizi bize danışmadan koyuyorlar. Aslında belli bir yaşa gelince herkesin istediği adı alma hakkı olmalı.

Tonla fırın ekmek
"Mesleğin duayenlerinden"
diyorlar. Yahu ağabeylerimin ablalarımın hala dirsek çürüttüğü bir meslek alemindeyim ne duayeni? Öyle iri kıyım laflar edip, ahkâm, racon kesmeyeyim. Bizim mesleği uzun süre yapmışlarsa demek ki sevmişler. Seven adam da muhteşem gazetecilik başarıları yakalamasa bile kendinden çoook şey vermiş adamdır çünkü. Öyle bir meslek ki, ancak çok seversen çok uzun süre yapabilirsin.
Herkes de Süpermen olamayacağı için, niyetine, yüreğine bakar, benimserim ben cümle meslektaşımı.
Ben bir yere gidince genellikle sıra dışı bir iş patlar. Kimi arkadaşım "amma kısmetlisin yahu" der. İyi de ben uyanık kaldığım her an zaten haber çıksın deyu dolaşan bir garip adam oğluyum. 'Secret' kitabına göre haberin bana gelmesi çok doğal.
İstiyorum oluyor n'idelim ki? Şaka bir yana, çok aman aman bir yetenek değilim. 2 tane mütevazı marifetim varsa bunlardan biri çok çok çoooook çalışkan oluşum diğeri de haberin kokusunu epey uzaktan almamdır.

Koridorlar

Ara sıra basın davalarında savcılar karşısında ter döktüğümüz oluyor. Genellikle heyecandan, haber refleksinden gelen hatalarımız yol açıyor buna. Şükür ki savcılar niyete de çok önem veriyor. Kimseyi özellikle incitmek, tedirgin etmek, rencide etmek için yaptığım bir şey yok yani. Bunun sonuçlarına katlanırken hesap vermek değil hesabı ödemek durumu hasıl oluyor. Mesleğin kaçınılmazlarıdır bunlar.
Savaş muhabirliği yıllarımla ilgili soran eden de çok. 1980'li yılların başından 90'ların ortalarına dek Ortadoğu'da savaş muhabirliği yaptım tamam. Beyrut, Bağdat, Amman, Kahire, Tel Aviv, Kudüs, ve Tahran, İstanbul'dan çok neler yük etti sırtıma neler. Bu saydığım yerler gittiğim diğer kavga dövüş bölgelerinin yanında ordövr tabağı gibi kalır. Ana yemekleri Kamboçya'da, Afrika ortalarında, Güney Amerika'da tattık. Sırtıma yük diye sırt çantamdan gayrısı binmedi ama yüreğime bin ton savaş sızısı lök oturdu. Ona ihanet mi ettim bunları yazarak ne?
Ustam Halit Çapın; "Röportajcı hayalet adam gibi olmalı. Sorarken belli belirsiz, hatta görünmez kılmalı kendini" derdi de.