SAVAŞ AY

SAVAŞ AY

Tarihi 25 Eylül 2010

Heykel kırılan semtte galeriler

Tophane Meydanı'nda bir işçi heykeli vardı. Önce elindeki çekici kırdılar. Kızıl Komünistlerin hamisi Sovyetler Birliği'nin bayrağındaki orak çekiç figürünü andırıyordu çünkü. Sonra elleri de gitti heykel adamın. Bir gün bir baktık ki yüzünü zifte bulamışlar. "Aman hemen temizleyelim" dediler ama o bahaneyle yüzünü tamamen yok ettiler. Usta yontucu Muzaffer Eronat'a aitti o heykel. Biraz daha ötede adı yanılmıyorsam "Güzel İstanbul" olan bir başka heykel daha vardı. O da Gürdal Duyar ustaya aitti. Çıplak kadın heykeli olduğu için çok fena sancı yaratmış, kısa sürede kaldırılmıştı ortadan. Şaşırmayın

Geçen gün galeriler basıldı ya, işin trajikomik yanı atlandı. Bu heykellerin biri başta da anlattığım gibi olayın olduğu semtin, Tophane'nin göbeğinde diğeri 200-300 metre ötesinde dikiliydi. Yaman bir çelişki de var. Türkiye'nin en köklü en büyük sanat mektebi, Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi de bir arpa boyu ötesinde Tophane'nin. Bağlantıları kurun, şaşırın, üzülün belki de zil takın oynayın. Şıkır şıkır fıkır fıkır oynayın...


DİYELİM Mİ

"Bir sanatçıyı anlatmaya nereden nasıl başlanır ve nerede bitirilir?" sorusu yaman bir soru doğrusu. Onu ürettikleriyle, başarılarıyla, ödülleriyle, yaşamından cımbızlanmış hikâyeleriyle anmak, harmanlamak da bir yol tabii ki. Ancak biraz da kolaycılık, matlık kokar böylesi. Oysa Münir Özkul'un o muhteşem tiradında söylediği gibi, oyuncular yok olsalar da, replikleri uçuşup sinip bir yerlere saklanmıştır perde kapanınca.
Unutulmaz

Ve perdesi hep açık duran yaşam sahnesinde öznelerini, sahiplerini yitirseler de bir gün ansızın çıkıp yine ortaya dökülecektir o replikler. Gök kubbede yegâne 'baki' olarak kalabilen hoş sedalar olarak yine uçuşacaklar ve biz bir kez daha anımsayacağız repliklerin efendilerini...
O zaman buyurun bütün zamanların en "has" filmlerinden birine, Eşkıya filmine. Ve orada Kamuran Usluer'in akla ziyan bir ustalıkla yaşattığı Eşkıya Berfo'nun unutulmaz repliklerine...
Aşkın bedeli
- Berfo:
Sevdiğin kadını kıytırık bir herifin hayatı için harcadın.
Halbuki o kadın seni bir ömür bekledi. Hayatın sevda karşısında ne önemi var?
- Baran (Şener Şen): Doğru...
Sevdanın karşısında hayatın ne önemi var.
Berfo:
Sen yapabilir miydin benim yaptığımı? En sevgili arkadaşına ihanet edebilir miydin? Onu jandarmaya şikâyet edebilir miydin?
Arkadaşının altınlarını çalabilir miydin? O altınlarla arkadaşının sevdiği kadını anasından babasından satın alabilir miydin? Arkadaşını ölüme gönderebilir miydin? Ama ben yaptım... Aşkım için yaptım. Şimdi sen söyle bana hangimizin aşkı Keje'ye daha büyük.
Hangimiz Keje için bu kadar günaha girmeyi göze alabildik? Ben bunları yaptım. Çünkü âşıktım.
Vurulmuştum, ölüyordum aşkımdan.
Bu aşk için ben cehennemde yanmaya hazırım. Ya sen?"
Ustayı anmak

Nasıl anmam o büyük ustayı.
Kamuran abiyi nasıl anmam ben burada. O binlerce gönüldeşi gibi sanata, aktörlüğün büyüsüne beter sevdalanmış bir adamdı.
Yokluğa, zorluğa, horlanmaya, paylanmaya on yıllar yılı kan-ter akıtmaya, buna rağmen "gık" dememeye, şikâyet etmemeye, en büyük sevdasını, tiyatroyu tepeden tırnağa solumaya adanmış bir hayatın adamıydı. Ve o hayatı da arzuları uğruna yordu, yıprattı, zorladı. Ama ne gam değil mi Kamuran Abi; "Sevdanın karşısında hayatın ne önemi var?.." Değil mi?