SAVAŞ AY

SAVAŞ AY

Tarihi 20 Mart 2010

O genç kız, Haliç Köprüsü'nden attı kendini

Şehr-i İstanbul uykusundan taze uyanmıştı daha. Afyonlarından patlama sesi duyulmamış yüz binlerce iş güç insanı mahmur yüzlerini ortak mimik parantezine almış, zoraki devinimlere kalkışmıştı. Kentin, hele de sabah vakitleri en gıllıgış 'araba' kalabalığına mekân olan yerlerden biri de Haliç Köprüsü'ydü malum. İşte yine karınca düğününe nazire bir seyri sefer kumkuması vardı orada. Köprü altı sularının ikamet adresi üşümüş Marmara'nın maviden kirli sarıya dönüp, 'Altın Boynuz'landığı yerdi.
Tarih 17 Mart saat 09. 00 sularıydı. Buralarda, köprü üstünde yani yaya gidene rastlanmazdı pek. Görünen tek tük piyade adım sahipleri illa ki en yakında bir yerlerde iş işleyen tenha nüfusun bireyleriydi. Onların da çoğu bu yüzden her günkü rastlaşmaların tanışı insanlardı. Lakin bu sabah bilinmedik bir genç kız görmüşlerdi yolun başında. Elinde okul çantası, üzerine okul giysileri, masum, dalgın, hüzgün bir su damlasıydı yanlarından selamsız geçen. "Ne arar ki burada bu çocuk" diye şaşırmalarına kalmadı daha şaşırtıcı şey oldu. O kız çocuk birden okul çantasını bırakıverdi yere. Sonra çevik hareketlerle köprünün zaten bodur demir parmaklıklarına sıçradı ve tereddütsüz fırlattı kendini boşluğa. Görüp gözlerine inanamayan birkaç kişi saliseler sonra suya düşen, kocaman ses çıkaran ve gözden kaybolan çocuğu görünce inandılar bir felaket tanığı olduklarına. Kıyıda her nedense durmakta olan bir cesur adam dakka sektirmeden balıklama uçtu denize. Düştüğü yere kadar yüzde, belki üste çıkar görürüm, belki azıcık dalar bulurum diye uğraştı ama olmadı. Yukarıdakiler şok halleri geçince birbirleriyle hararetli ve korkmuş laflamalara koyuldular. Birinin aklına geldi polisi aradılar. Suya düştü denince karadan gelenlerin yanı sıra deniz polisinden de 2 ekip geldi aşağılardan. Onlar da önce su üzerinde tarama yaptı. Sonuç alınamayınca tanıkların işaret ettiği kısımlara iki de dalgıç daldırıp bir saat boyu aradılar. Yetmedi, Sahil Güvenlik Komutanlığı'na bağlı Kıyı Suları Arama Kurtarma Birliği'nden ekipler geldi. Asker- polis dalgıçların müşterek çalışması müşterek hayal kırıklığına dönüştü bulunamadı genç kız. Aynı gün aynı saatlerde Bağcılar'daki bir meslek lisesinde, lise son sınıflardan birinde yoklama yapıldı ve bir genç kız "yok" yazıldı. İlk ders arasında yakın arkadaşları evi arayıp "niye gelmedi" diye sorduğunda telaşlanan ana babası tam kızlarını aramaya başlayacaklardı ki, çantasından çıkan kimlik kartıyla izini bulup süren polisler gelip acı haberi verdiler. Yıkıldı o ana baba. Turizm- Otel İşletmeciliği Bölümü öğrencisi 15 yaşındaki Cennet Yükselici ana babası yıkıldı, yığıldı kaldı oracıkta.

Son umut

Ertesi gün köprünün ayakları dibindeki su yüzeyine kendiliğinden yükseldi Yükselici'nin cesedi. Son umut da böyle tükenmişti işte.
Dedektiflerin üzgünlüğü görevlerini yapmalarına engel değil ama. Zorunlu olarak kovuşturmayı başlatmışlardı çoktan. Facebook kullandığı öğrenildi, şifresi kırıldı ve bir güneş batmasını izler gibi izlediler satırlardan karanlığa gidişi.
Diyordu ki; "Elden düşme sevgiler değil benim istediğim, ya kalbinin sahibi olayım ya da hiç bir şeyin. Kalbin benim değilse zaten anlamı yok hiç bir şeyin" Sonra bir de şarkı sözü çıktı çantasından. En sevdiği müzik gurubu olan Yağmur'un 'Yoruldum' şarkısının sözleriydi bu. Saatler sonra kulaktan kulağa yayıldı bu yazılanlar. Arkadaşları yine Facebook'ta ona bir sayfa açarak acılarını anlatmaya başladılar. Biri de o şarkı sözünün çıktığından söz etti yazısında.
Sonra o notu Yağmur Gurubu'nun solisti Özhan Gül de gördü tesadüfen. Şaşırdı, üzüldü, kahroldu. Kendini tutamayıp o da şöyle anlattı duygularını orada; "Haliç köprüsünden atlayıp intihar eden Cennet kardeşimize Allahtan rahmet ailesine sabır diliyoruz. En çok bilinen şarkımız olan 'Yoruldum'un sözlerinin Cennet'in çantasından çıkması bizde büyük bir şaşkınlık ve üzüntü yarattı. Bu şarkı tamamen farklı duygularla yazılmıştı oysa. Daha da üzücü olan, Cennetin genç yaşında hayata veda etmesi, ötesi var mı?" diyordu... Sonra bir gazeteci, içi kahrolarak izlediği bu haberi alıp işte buraya, köşesine taşıdı. Yazının sonunu da kendi sözcükleriyle bağlamadı o gazeteci. Final için kalemini 'Yoruldum'u diyenlere bıraktı: Yapabileceğimiz bir şey varsa onun için son görevimizi yapmaya hazırız.

GRUP YAĞMUR
"Gün gelir gidersin elbet
Zaten alıştığım gönül uzaktan sevmeğe
Sen de ele git şimdi ardına bile bakmadan
Eğer dönersen belki ben orada olmam
Çünkü yoruldum artık, çok yoruldum artık.
Yoruldum peşinde koşmaktan
Yoruldum bu platonik aşktan
Allah'ım yarat beni baştan yeniden sevdirme beni"