SAVAŞ AY

SAVAŞ AY

Tarihi 21 Şubat 2010

Annemi temsilen geldim Başbakan'ım

Emel Sayın'ın arabası olmasa ben içeri zor girerdim. Başbakanlık ofisinin kapısında 40 kadar meslektaş, 30 kadar koruma polisi tam bir etten duvar çünkü. Yolda durdurup, camları siyah filmle kaplı "içi görükmez" arabaya dalıyor, Emel'i önce korkutuyor, sonra güldürüyor, suç ortağı edip, "sızma" harekatını gerçekleştiriyorum.
İner inmez de kendimi en yakındaki Arif Sağ, Orhan Gencebay, İbrahim Tatlıses, Nuri Sesigüzel dörtlüsünün içine atıyorum ki, korumalar hürmeten bir şey demesin.
Dünyanın en şirin adamı pozlarında sanatçı, güvenlikçi teşrifatçı, protokol sorumlusu kim varsa 32 dişimi gösterip gülüyor, oradaki mevcudiyetim gayet doğalmış pozlarında dolanıyorum.

YAŞASIN İÇERİSİ

Ohh işte içeri buyur edildik. Kare biçiminde salonu dört dönen birleşik masalar topluluğunun üzeri mükemmel mükelleflikte kahvaltı nevalesi dolu.
Tam o sırada Hüseyin Çelik'le karşılaşıyoruz. Selam veriyor, hoş geldin diyor ama endişesini de dile getiriyor:
- Savaş Bey. Bir tek sizin burada olmanız sıkıntı yaratır.
- 8 dakika sonra (niyeyse) ayrılacağım efendim.
- Arkadaşlarınız bize darılır ama.
- Ben işi kotarmadan gidersem de Erdal Abi (Şafak) beni kanırtır.
Şans işte, tam bu sırada Başbakan'ın makam otomobili gelip duruyor ve o telaş arasında unutuluyorum. Tayyip Bey girer girmez en yakından başlayarak tek tek ilgilenip, selamlıyor konuklarını.
Masaların o kısmında Garo Mafyan'ın önde durduğu bir sanatçı bloğu var. Cengiz Kurdoğlu, Bülent Ortaçgil, Kubat görebildiklerim.
Tayyip Bey tam yanıma geldiğinde muziplik olsun diye sesleniyor bir ama kim: "Savaş Ay sanatçıların arasına karışmış, gelmiş sayın başbakanım." Korumalar muziplik filan anlayacak halde değil. Tam durumdan vazife beni de harice çıkartmak üzere kıpırdandıkları ana göz göze geliyoruz başbakanla.
Gülerek diyor ki;
- Bak ne söylüyorlar.
- Efendim ben anneme vekâleten geldim. Biraz rahatsız da, yeri boş kalmasın dedimdi.
- Geçmiş olsun kendisine. Sen de hoş geldin o zaman.

KONTENJANDAN TENORUM
Şükür ki bu laf üzerine koruma polisi kardeşler icraata girişmiyor, başbakanla el ele bir süre sohbetimiz iyice rahatlatıyor onları.
Tayyip Bey daha sonra Ferdi Tayfur'la sarılıp öpüşürken benimle ilgili espriyi patlatıyor:
- Ferdi Bey, Savaş'ın yeni mesleğini biliyor musunuz?
- Nedir efendim?
- (gülerek) Kendisi Devlet Operasında Tenor olarak başladı.
- Öyle mi başbakanım?
- Evet çok konser verdiği için de sesi kısılmış bak.
Ferdi Baba sıkı bir kahkaha patlatıyor bu sözler üzerine.
Az ötede askere gitmek üzere olan Alişan duruyor. Tayyip Bey ona da takılmadan edemiyor.
- Eh hayırlı teskereler diyelim şimdiden.
- Helallik almaya geldim efendim.
- Helal olsun tabii ki. (gülerek) Demek futbolculuğunu kabul ettiremedin?
Alişan mahcup ve kızarık hallerdeyken yanı başındaki Demet Akalın güldüğü belli olmasın diye sıkı sıkı kapatıyor ağzını.
Başbakanın sanatçı konuklara "Hoş geldiniz" turu devam ederken en duygulu sahne Neşet Ertaş'la karşılaşınca ortaya çıkıyor. Çelebi, sakin, iddiasız, bilge bir halk ozanı olan Neşet Baba'nın sadece sesine-sözüne değil, kişiliğine de büyük hürmeti var Tayyip Bey'in belli ki.
Nihat Doğan bu merhabalaşma fırsatını kaçırmıyor. Yeni kasetinin CD'sini uzatıveriyor. "Lütfen dönüş yolunda aracınızda dinleyin, çok seveceğiniz şeyler yaptım efendim" diyor.

UZUN İNCE BİR YOL

Bir diğer üstat sanatçı Özdemir Erdoğan ise "Uzun ince bir yoldayım" adlı çalışmamı öneririm size başbakanım, hoş bir şeyler oldu galiba."
Gözüm İbrahim Tatlıses'le yan yana oturan Seda Sayan'a takılıyor. İbo dürüyor Seda'yı...
- Bak Nihat Doğan'ı salonun öbür ucuna oturtmuşlar senin yüzünden.
Seda gülümsüyor, göz ucuyla kaçamak bir bakış atıyor yalnızca. Tayyip Bey ise o sırada Sertap'la selamlaşmakla meşgul. Ufacık tefecik boyuna karşın dev gibi bir sesin sahibesi Sertap'la şakalaşıyor başbakan.
- Nasılsınız büyük hanım?