SAVAŞ AY

SAVAŞ AY

Tarihi 14 Şubat 2010

Sevgililer Günü öyle mi

Eski bir fotoğrafımı buldum çekmecede. Ta 1974 yılında. Bir boks maçı öncesi ring önünde çekilmiş siyah-beyaz bir fotoğraf. Ne kadar da oğluma benziyormuşum, ona mı çekmişim ne? Tüy sıklet kalıyorum orada şimdiki halime göre. Ama bedenimle birlikte duygularım da irileşmiş, şişmiş. O zaman Sevgililer Günü'ne denk gelen her bir yıl heyecan köpürürdü içimizde. Şimdi öyle değil.
Peki nasıl?
Yazayım da anlayın şimdi nasıl:

Yıllar yorgun ben yorgun

Ne yana dönsek bir atışma, bir çatışma gırla gitmekte. Bunca gürültü içinde insanın sevdayla, tutkuyla randevusu gerçekleşebilir mi sizce? Ya da zaten başlamış ve her nasılsa devam eden aşkların ömrü ne kadar vefa eder bu hır gür iklimine?
"Aşk koşul ve ortam ayrımı yapmaz" mı diyorsunuz? Yok canım. O dediğiniz çizgi romanların konuşma balonundakiler gibi üfürükle dolmuş bir laf artık. Çünkü aşkın da koşulları, ön koşulları, olmazsa olmazları çoktan betonlaştı. İlgisiz, alakasız, özensiz, düzensiz beraberlikler her türlü ilişkiye uç veriyor belki ama yürek yüreğe birlikteliklerin kapısını bile çalamıyor. Hiç kimse sadece vererek, kendinden tüketerek kurulacak bir gönül arkadaşlığının yürümesinden medet ummuyor.

Çatal ucu
İnsanlar o beraberliğin emeksiz ve ortak çarpan iki yüreksiz gıdım bile ilerlemeyeceğini biliyor şükür ki. Çevrede dönüp duran, gözümüze, aklımıza çatal ucu gibi batan bazı örneklerin şişirme, kaplama, abartma ve sanal aşklar olduğunu keşfetmeyen mi kaldı aramızda.
O zaman söyleyin, kim olursak olalım bizim kendimizden ve kendi dertlerimizden gayrı bir de "karşı tarafın" tasasına, sıkıntısına, arzusuna ayıracak vaktimiz, mecalimiz hatta düşüncemiz var mı? Dünya gailesi her birimizi korkunç bir cangılın içinde, yolu yitmiş ve pusulasız bir kayıp kişi haline getirmişken nerede kaldı ki sevda partnerimize koltuk çıkalım.

Piyastos zamanı
Çevremizi tanıyalım gezisine çıksak dopingli aşk koşucularının sürüsüne rastlarız her yerde, yalan mı? Çoğunun hangi ilacı kullandığı idrar tahlillerinden değil, kredi kartı harcamalarının ya da çıkar ilişkisi fotoğraflarının analizinde piyastos oluverir.
Gamlı Baykuş konuşması olsun için demiyorum böyle lafı. Kim bilir belki de herkesi kendim gibi sanmanın bubi tuzağına yakalanışın bir tezahürüdür bu 'negatif' söylemim. Yani sonbahara da aşksız ayak basacak olmanın yarattığı bir bezginlik bedbinlik göstergesidir.

Suni teneffüs

Kararı siz verin öyleyse. Ben bu satırlarımı alıp aradan çekilsem, kalakaldığınız ortamlarda yukarıda dediklerimden hangisi olacak ya da olmayacak?
Fedakârlık, direnç, mücadele kılıflarıyla kaplanmış, aslı; ite kaka gidişat, suni teneffüslü hayat şeklinde süren ilişkilerin yaldızı kazınmayacak mı anı gelince?
Olanı olduğu gibi değil de istediği gibi görmeye meyilli akıllara diyeceğim bir şey yok. Ama gönlüm hepimizin şöyle bir silkinmesini, kalbi durum vaziyetlerini şöyle bir tepe tırnak gözden geçirmesini arzuluyor içten içe. İyi bir kavga, kötü bir barıştan evla değil midir dostlar?

Tohumlar

O zaman bunca kavganın arasında bir de böylesi bir anlamlı kavgaya otursak da, huyumuz suyumuzu, karşımızdakiyle durumumuzu iyicene elden gözden geçirsek. Kim bilir belki de sonbahara inat yeni sürgünler, yeni filizler, yeni tohum çatlamaları olur hayat ağaçlarımızda.
Dalımız yaprağımız sevgi sevda çiçekleriyle dolanır. "Koşullar tutmazsa olmaz!" raconumuzu aşkın bizatihi kendisi reddeder tekzip eder ve " ben geldim, içine girdim, yüreklerinize çöreklendim, her şeye rağmen kalbinizdeyim işte" der. Ne yani şimdilik aşk yok diye, umut da olmayacak değil ki di mi?..