Tarihi 24 Ekim 2011

Yürek zirvesi

Teröre karşı yaylım ateş.
Van'daki depreme karşı, yüreklere düşen ateş. Gecenin ortasından hüzün geçiyor Futbolun teslim alması gereken 90 dakika başladığında, Fenerbahçe'ye baktım. Futbol yapısı, organizasyon hak getire.
Gökhan Gönül boşa çıkılmış gezintilerde.
Sol tarafta Ziegler ve Stoch yalancı bindirmelerde.
Orta alanda enerji negatif.
Özer topa aşık. Emre tatsız ve sönük. Alex ritmini tutturamamış. Beklenmedik bir Samsunspor buldum. Gelişleri rahat ve tehlikeli.
Futbol adına gizlenmiş yanlarını bu maça saklamışlar sanki.
İlk yarıda iki net pozisyonları var. Sezon başından beri takımın en etkisiz adamı olan Semih'in tercih edilmesi Aykut Kocaman'ın inat ettiği yanlışıydı yine.
Maçın 44.dakikası özellikle incelenmeli. Top Alex'in ayağında ve kontra bir pozisyon.
Alex, topu atacak oyuncu arıyor, o oyuncunun Semih olması gerekirken, bizler de Semih'i arıyoruz.
İlk yarıdaki Fenerbahçe'nin tanımı. "Rakibini hırpalarken kendini hırpalayan bir takım." İkinci yarıda Samsunspor'un içe dönük hali, Zenke ve Dance'nin yorulması, Fenerbahçe'yi mutlak galibiyet düşüncesinde takım pozisyonuna itti.
Kaleyi yoklayan vuruşlar ve artan tempo, bir golün anonsu gibi geldi bana. Ama o gol gelmedi.
Samsun kalesi, zorlanmış ama açılmamış bir kilit olarak kaldı. Her şey bir yana... Dün gece, barış korosunun teröre karşı çığlıkları da, Van depremine karşı hüznü de net ve açıktı.
Bu duyguların futbola da yansıdığını düşündüm.
Galiba futbolun da kadere karşı kalbi kırıktı.