İnsan sağlığını tehdit eden düzeni kim yaratıyorsa...
Onun karşısında kazanç getiren sistemi de, onlar yaratıyor.
Geçenlerde bir Amerikan filmi izledim.
Adını hatırlayamadım ama çekim tarihi 2003 yılı.
Ve filmin belirli sahnelerinde bir ilaç afişi gözüme çarptı.
Domuz gribine karşı, en hayati olarak lanse edilen ilacın reklamı.
Domuz gribi, 2009 yılında insanları kırıp geçirirken, bu ilaç karaborsaya düştü.
Domuz gribinin temellerinin kaç yıl önce atıldığını düşündüm.
Amerikan ilaç sanayinin nasıl beslendiğini de...
İnsan sağlığıyla, böylesine oynayan sistem, insanları korkutmayı ilke ediniyorsa...
Canının derdine düşen insanların, her şeyinden kısıp sigortaya sığınması da kaçınılmaz oluyor.
O yüzden 2010 yılının sloganı, kendiliğinden oluştu. "Hayat sigortayla güzel!"
Böyle bir dünyada, sigorta uzmanlığının kapışılmasından doğal ne olabilir.
Müşteri sürüsüne bereket...
Gelelim bizim mesleğimize.
Dünyanın en güzel mesleğinin, 2010 yılında gözde meslekler arasında yeri yok.
Bir zamanlar, dünyanın kirinden arınmışlığın rengiydi bu meslek.
Stresi de çoktu ama hayata karşı kışkırtan güzelliklerine doyum olmazdı.
Kutsal bir emanet gibi taşınan rozet, artık değerini kaybetti. Şimdi gazeteciliğin göğsünde kayıp ilanı.
Aydın geçinenler bile, sattıkları değerleri şimdi geri istiyorlar da...
Yayılan yozlaşmanın damarlarında, tedavisi imkansız bir hastalık yatıyor.
Hayatını diğer insanların yaşamasına adaması gereken gazetecilik...
Sigortacılığa yenik düştüyse.
Ülkenin sigortası olmaktan vazgeçtiği içindir.
