Tarihi 6 Ocak 2010

Bir garip yolcu

Eskiden daha sık yapardım da, gazeteciliğe duyulmayan saygıdan çekindiğim içindir ki, bir kapıyı çalacak cesareti de bulamamıştım galiba.
Rastgele bir kapıyı çaldım, bir adam açtı.
Kendimi tanıttım, adamın hazırda bekleyen bir güvensizliği vardı, iki adım geri kaçtı. "Gazetecilere güvenilmez" dedi.
Kapının eşiğinde durdum.
Güvensizliğinin kaynağının ben olmadığını bildiğim içindir ki, kendimi içeri buyurdum.
***

Adamın masasında, yarısı boşalmış bir çay bardağı duruyordu.
Karısı kopuk bir düğme gibi duruyordu köşede.
İki çocuk, iki solgun fotoğraf.
Evin içindeki durgunluğun bozulma sebebini oluşturduğum için özür diledim.
Adam bana da bir bardak çay koydu.
Bir an, mesleğime öfkesinin dindiğini hissettim.
Konuşmadan anlaşmak konulu bir filmin içinde, aslında evin içindeki her görüntü bir filme sığardı.
Düşündüm de, sabahları güneş nasıl doğardı onlar için.
***

Adam işçi, kadın gündelik işlere gidiyor.
Çocuklardan biri üçüncü sınıfta, diğeri gelecek yıl okula başlayacak.
Bir karınca hayatı.
Konuşmaya başladık.
Adam, "Sizler sattınız bizleri" dedi. "Nasıl ki maden işçisi, mesleğinin gereği ölümü göze alır, sizler de almalıydınız."
Kadın da destek verdi adama. "Ne davamız oldunuz, ne kavgamız!"
***

Gazetelerin içinde kurulan çetelerin, inkar ettiği ailelerden biriydi bunlar.
Susuz bir kuyunun başında, "Bir garip yolcu" gibi hissettim kendimi.
Onların, her gazeteciden kuşkulanan yanını onarmak pek kolay değildi ya, yenik çıktım o evden.
***

Hayatın içinde boğulan o adamın bana öğrettiği...
Gazetecilik mesleğiyle, toplum arasında kalın bir duvar örülmüştür.
Film afişlerinin içinde artistlik taslayan gazetecilerin borcunu da biz ödeyeceğiz.
Bilinmelidir ki... Halkın gönlünde defterimiz dürülmüştür.