Ekrem Kızıltaş

EKREM KIZILTAŞ

Tarihi 1 Nisan 2015

Dostun attığı gül...

Prof. Dr. İsmail Kara'nın geçtiğimiz Pazartesi ve Salı günü Zaman'da yayınlanan "Dindarlar tek parti dönemi korkusu yaşıyor" başlıklı röportajını okuyanların çoğunun düşünceli ve hatta 'kırgın' olduklarını ifade etmek gerek.
Düşünceliydiler; ortaya çıkan her yeni gelişme ile cemaat adı ile anılmayı hak etmediği her gün daha da netleşen bir yapı üzerinden yapılan genellemelerin ilmi bir tarafı olmadığını düşünüyorlardı.
Kırgındılar; gizli kapaklı yollarla devleti ele geçirmeye çalışan bir yapı ve bu yapının devleti ele geçirmeye yönelik adımlarına mani olmaya çalışan bir iktidar söz konusu olduğunda, bambaşka değerlendirmeler yapılması gerektiği kanaatinde idiler.
Hasılı, Prof. Kara'nın röportajda dile getirdikleri, en azından 'dostun attığı gül' olarak değerlendirildi.
Röportajda, başta yayınlayan gazete olmak üzere Cemaat'i üzecek ve hatta kızdıracak şeyler de vardı şüphesiz. Röportajcının biraz da kasıtlı olarak sorduğu anlaşılan sorulara, cemaat mensuplarının hoşlanmayacağı türden cevaplar verilmişti. Dindarlar, tek parti dönemi korkusu mu yaşıyor? Ancak hoşlanılmayacak cevaplara rağmen, yayınlama sırasında kullanılacak başlık ve spotlarla röportajın arzu edildiği gibi bir algı oluşturmaya katkıda bulunacağı düşünülmüş olmalı. Başlık olarak kullanılan 'Dindarlar tek parti dönemi korkusu yaşıyor' ve yine öne çıkarılan 'Dinî cemaatler tedirgin ve bıçak sırtında' sözleri, bu duruma örnek.
Yani röportaj veren her ne kadar böyle niyet etmemiş de olsa, mevcut durumla pek alakası olmayan bazı genellemeler, hakikaten cemaat denilebilecek yapıları tedirgin edebilecek mesajlarıyla, gazetenin oluşturmaya çalıştığı algıya destek potansiyeli taşıyordu.
Oysa normal şartlar altında, kendi işiyle uğraşan ve sınırlarını da bilen insanlara kimsenin bir diyeceği olmayacağı ve zaten olmadığı, açık.
Ağırlıklı olarak eğitim ve hayır işleriyle uğraşan bir cemaat olarak lanse edildiği halde, aslında bambaşka işler peşinde olduğu ortaya çıkan ve sonrasında adeta devlete savaş açan bir yapı söz konusu olduğunda da, durumun değişmesi tabiidir.
Nihai olarak devleti tümüyle ele geçirebilmek için örgütlenmiş bir yapının, hele de bütün foyaları meydana çıktıktan sonra yaşananlara, 'ne yapalım olmuş bir kere; biz arayı bulmaya bakalım' diyerek yaklaşma lüksü olabilir mi, bilinmez.
Siyasi parti kurup seçimlere katılarak ulaşılabilecek iktidar makamına; emniyet, yargı ve bürokrasinin çeşitli kademelerinde gizli bir şekilde örgütlenerek ulaşma peşinde olanların, sosyolojik olarak bir cemaat faaliyeti içerisinde olduklarını söyleyebilmek de, herhalde mümkün değildir.
7 Şubat 2012'de MİT Müsteşarı ifadeye çağrıldığında geleceğe dönük niyetleri hakkında ilk önemli mesajını veren ve 17-15 Aralık'ta da bir yargı darbesi gerçekleştirerek işbaşındaki hükümeti etkisiz kılmaya çalışan bir yapıdan bahsediyorsak; sosyoloji ilminin verilerinden hareket ederek değerlendirmeler yapmak da, son dönemdeki gelişmeler sebebiyle canı yanmış olanları üzdü muhtemelen.
En azından bundan böyle Cemaat denilerek, dindar insanların oluşturduğu diğer cemaatleri ilgilendiren bazı konularda kendisine referanslar verilebilecek bir yapıdan bahsedebilme şansı yoktur.
Yaşananlardan tamamının doğrudan Cemaat'le alakası olmadığı ya da olmayabileceği, bilhassa devlet sırrı ve benzeri konulardaki gelişmelerin bu yapıyı aşan bir iş olduğu, ilk bakışta anlamlı bir yaklaşım gibi gözüküyor.
Ancak bu değerlendirmeyi yaparken, söz konusu yapının kendisine izafe edilen hemen her şeyi bir şekilde kabul ettiği ve müdafaa pozisyonuna geçtiği de unutulmamalıdır.
Kendilerine ait hemen her kuruluşu kendilerinden olanlarla doldurabilmek için, farklı düşüncelerde olanların tamamını bir şekilde uzaklaştıran zihniyetin, ülke yönetiminin de kendisi ve kendisi gibi düşünenlerin elinde olmasını istediği ve bunun için harekete geçtiği, malum. Bu süreçte muhtemelen kendi güdümünde oldukları zannıyla beraber hareket ettiği, içeriden ve dışarıdan bazı güç odaklarının Cemaat'i kullanmış olma ihtimali söz konusu olsa da; bazı hallerde kendisini kullanışsız hale getirebilmenin de önemli bir özellik olduğunu unutmamak
gerek.

KILIÇDAROĞLU'NU ÜZECEK CEVAPLAR

'Bayrak, flama, silah, plastik kelepçe gibi eylem araçları ile adliyeye nasıl girildi?', 'Adliye'nin var olan jeneratörü devredeyse, bu malzemelerin içeri sokulmasına kimler yardım etmiştir?'.
Yukarıdakiler, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun İstanbul Çağlayan Adliyesi'nde yaşanan rehine olayı ile ilgili olarak twitter üzerinden sorduğu sorulardan bazıları.
Sorular oldukça anlamlı.
Ancak problem sona erip, ilgililer gereken açıklamaları yaptığında, merak ettiği konularda sorduğu soruların cevaplarını alacak olan Kılıçdaroğlu, aynı zamanda üzülecek de. İlk açıklamalar, bahsi geçen malzemeleri içeri sokanların, Kılıçdaroğlu'nun iyi tanıdığı ve sonrasında sahip çıkmak zorunda kalacağı çevrelerden çıkacağını işaret ediyordu çünkü.