Ekrem Kızıltaş

EKREM KIZILTAŞ

Tarihi 27 Mart 2015

Çalış da gel Kemal Bey!..

Kılıçdaroğlu'nun noter taahhütnameli ikramiye vaadinin, Genç Parti'yi ve Cem Uzan'ı hatırlatması, boşuna değil.
CHP'nin şimdiki tanıtım kampanyasını üstlenen Ali Taran, geçmişte Genç Parti ile çalışmış ve bu parti yüzde 7 oy almıştı. Bundan böyle benzer vaatlere hazır olmamız gerektiğini söylemeye bile gerek yok.
Yine de, Kılıçdaroğlu'nun 4 maddede ancak anlatabildiği, emeklilere her yıl iki maaş ikramiye vaadi, iki açıdan heyecan vericiydi.
Birincisi, emeklilerde kısa süreli bir sevinç oluşturması; ikincisi de, Kılıçdaroğlu'nun artık gerçekten bir muhalefet lideri gibi davrandığı ümidine yol açması. Ancak rüyadan çabuk uyandık; nasıl yaparsan yap, hesap tutmuyor çünkü. 10 milyon, çarpı 2 bin, çarpı 12 olunca ediyor 24 milyar... Yani emeklilere dini bayramlarda birer maaş ikramiyenin yıllık kaba maliyeti bu kadar...
Birçoğumuzun halen yaptığı gibi, milyarı bin yerine kullanıyor olsak, mesele yok. Ama 24 milyar dediğimiz şey eski hesap 24 katrilyon... Tarafsız uzmanlar, gülümseyerek karşıladıkları bu taahhüdün gerçekleşebilmesi için hazinedeki varlıkların büyük kısmının bu işe ayrılması gerekeceğini söylüyorlar. Bu da yine kaba hatlarıyla şu demek:
Bir yıl, iki yıl, haydi üç yıl idare edersin. Ama 4. yılda sermayeyi kediye yüklersin...
Aslında SGK'nın kendi kasasında olsa problem yok, dükkan Kılıçdaroğlu'nun. Ama sistem kendi kendini sürdürmeye yeterli olmadığı için, hazine Sosyal Güvenlik Kurumu'na emekli ödemeleri için belli miktarda destek vermek mecburiyetinde, yani açık var. Dolayısıyla her emekliye iki maaş ikramiye vereceğini söylemek, noter tasdiki ile de olsa, anlamlı değil. Önce SGK'nın bu ödemeleri nasıl karşılayacağını izah edebilmek gerek. Vaktiyle SSK ve BAĞ-KUR Genel Müdürlükleri yapmış olan Kılıçdaroğlu, bu hesabın böyle olduğunu bilmez mi, bilir... Ancak, seçimler yaklaştı ve iktidar kanadında ümit ettiği gibi bir ayrışma, çatırdama yaşanmayacağı da açık.
Yani yapabilecek bir şeyler bulması gerek.
Geçmiş dönemde 'iki anahtar' ve 'kim ne veriyorsa benden yüzde 5 daha fazlası' gibisinden vaatler dönemi yaşamış ve bunlar yüzünden toplumsal olarak ciddi faturalar ödemiş olan insanımız, vaatleri dinler dinlemesine de, değirmenin suyunun nereden geleceğini de öğrenmek ister. Emeklilere iki ikramiye gibi ballı börekli bir vaadi duyanlar, bu sözleri söyleyenin, zaten açık veren bir sistemin üzerine binecek bu yeni yükü nereden ve nasıl karşılayacağı konusundaki dahiyane fikirlerini(!) de bekler.
Seçime yönelik olarak benzeri yeni vaatlerde bulunması beklenen Kılıçdaroğlu'nun, bundan sonraki vaatleri konusunda ciddi bir şekilde çalışması gerek.
Tamam, Ali Taran iyi fikirler verecektir belki ama, bunların altının da Kılıçdaroğlu ve partinin diğer ilgilileri tarafından doldurulması gerekir. Tıpkı emeklilere iki ikramiye vaadinde bulunurken, kaynağının nereden ve nasıl bulunacağının da açıklanması gerektiği gibi, diğer vaatlerin de fizibil hale getirilmesi gerek...
Yani: Çalış da gel Kemal Bey!..

Düşen uçak ve güvenlik...

Barcelona'dan havalanıp Düsseldorf'a giderken içindeki 150 kişiyle Fransa Alpleri'nde düşen uçağı, kaptan pilotun kokpitten dışarı çıkmasını fırsat bilen yardımcı pilotun düşürdüğü, kuvvetli bir ihtimal. Bir sebeple kokpitten çıkan kaptan pilot, uçağın irtifa kaybetmeye başlaması üzerine geri dönmüş ancak kapı kapalı olduğu için, bütün uğraşmalarına rağmen içeri giremeyince de olanlar olmuş. Eskiden açık olan pilotların bulunduğu bölümün kapısı, uçak kaçırma ve benzeri olaylar sebebiyle, sağlamlaştırılmış ve uçuş sırasında kapalı tutulmaya başlanmıştı. Germanwings uçağını gerçekten yardımcı pilot düşürdü ise, kokpit kapılarının durumu herhalde yeniden tartışılacaktır. Güvenlik sebebiyle alınan bir tedbirin, olayda olduğu gibi, bir başka güvenlik açığı meydana getirmiş olması söz konusu çünkü...

Yaramaz çocuklar gibi...

Yani önemli olan ülkenin barışı, ülkede insanların, gençlerin birbirini öldürmemesi, anaların gözyaşı, anaların yürek yangını değil. Önemli olan varsa yoksa kendi egemenlikleri, saltanatları. Bundan kişisel, partisel fayda elde etmiyorlarsa barış sürecinde, bunların umurunda değil." Cumhurbaşkanı ile beraber AK Parti iktidarını hedef aldığı açık olan bu sözler Selahattin Demirtaş'a ait.
Demirtaş; konuşulup tartışılarak halledilebileceği kesin olarak ortaya konulmuş meseleler sebebiyle, vaktiyle silaha davranmış ve halen de bırakmakta nazlanan bir kesimin siyasetteki temsilcilerinden birisi. Asıl önemlisi de, sadece 6-8 Ekim 2014'de 52 kişinin hayatını kaybettiği Kobani Eylemleri sebebiyle bile, yukarıdaki sözleri dünya üzerinden ağzına en son alabilecek kişi Demirtaş. Ama dilin kemiği olmadığı için, konuşuyor.
Kendisine mikrofon uzatanlar da, 'ayıp olmuyor mu' kabilinden bir soru sormaya bile cesaret edemiyorlar. Sanki mahallenin yaramaz çocuğu...
Yaramazlık yapmayı alışkanlık haline getiren çocukları bilirsiniz.
Her ne yaparlarsa yapsınlar, ebeveynleri tarafından hoş karşılanacaklarını düşünürler.
En fazla, hafif bir şekilde cezalandırılacaklarını bildikleri için de, yaramazlıklarını sürdürürler.
Türkiye'de son zamanlarda 'yaramaz çocuklar' gibi davranan, daha doğrusu öyle davranmaya çalışan insanlar türedi.
Bunlar, istediklerini yapabileceklerini, istedikleri gibi davranabileceklerini ve bütün bunların başkaları tarafından hoş karşılanabileceğini hesaplıyor, bekledikleri olmayınca da huysuzlanıyorlar.
Başta Eş Genel Başkan Selahattin Demirtaş olmak üzere bazı HDP'liler de, barışa ellerinden geldiği kadar katkı yapmak yerine, netice alınmasını engellemeye, en azından geciktirmeye çalışıyorlar. Devletin ilgili birimleri başta olmak üzere herkesin süreç zarar görmesin diye takındıkları iyi niyetli tavırları sonuna kadar istismar ediyor ve aksi durumda silahlı kesimlerin tekrar terör eylemlerine başlayabilecekleri imasında bulunuyorlar sık sık... Aba altından silah gösteriyorlar yani... Geçmişte olup bitenleri bir kenara koysak bile, Barış Süreci'nde çoktan alınmış olabilecek mesafeleri engellemek için gayret edenlerin 'yaramaz çocuk' filan olmadıkları, başta ebeveynleri(!) olmak üzere herkes tarafından biliniyor artık.
78 milyonluk Türkiye, ülkenin bütün problemlerinin üstesinden gelebilmek için çalışanların farkında. Ve tabii ki bu problemlerin devam etmesini sağlamaya uğraşanların da... Ve 'yaramaz çocuk' numaralarından gına geldi. Azıcık büyüyüp mesuliyet sahibi olsalar, iyi olacak...