Ekrem Kızıltaş

EKREM KIZILTAŞ

Tarihi 26 Mart 2015

İyi de, doğru olan ne?..

Filmi biraz geriye sararak, son günlerde yaşadıklarımızı tekrar gözden geçirmek ve üzerinde biraz kafa yormak; bundan sonra yaşayabileceklerimiz karşısında nasıl sağlıklı tavırlar alabileceğimiz konusunda yol gösterici olabilir...
Halkın seçtiği birisi olarak 'farklı' olacağını seçimlerden önce ve seçimi kazandıktan sonra sıklıkla vurgulayan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Bakanlar Kurulu'na başkanlık etmesi, Anayasa'ya uygun olduğu halde muhaliflerinin ve teamül meraklısı muhafazakarların değişik ölçülerde canlarını sıkmıştı, malum. Sayın Cumhurbaşkanı'nın Hakan Fidan'la ilgili tavrı da, ilgi odağı olan Sayın Cumhurbaşkanı'nın Merkez Bankası'nın faizleri düşürmesi gerektiği konusunda ardı sıra açıklamalar yapması da, başta faizlerin artması gerektiğini düşünenler olmak üzere, bazılarının canını epeyce sıktı.
Aynı zamanda Başbakan'ın da benzer açıklamaları vardı ve tuhaftır, o da benzer tepkilere muhatap oluyordu. Faizlerin her bir puan artışının ülkeye kaybettireceği; her bir puan inişinin ise kazandıracağı milyar dolarlar, kimsenin umurunda değildi sanki.
Oysa, Yeni Türkiye ideali için elini değil, kendisini taşın altına koymuş olan Cumhurbaşkanı, belli ki teamüller öyle ya da nezaket olsun diye faiz lobisinin sahneye koymaya çalıştığı senaryolara göz yummayacaktı, yummadı da...
Yaşananlardan sonra kritik soru şu: Cumhurbaşkanı ve tabii Başbakan'ın, faizler konusunda söyledikleri olmasaydı, acaba faiz oranları nerelerde olurdu?.. Belli ki Sayın Cumhurbaşkanı açısından önemli olan, doğru olanın ne olduğu... Merkez Bankası'nın faizlerle ilgili tavrı, İzleme Heyeti ya da başka bir şey... Özerklikmiş ya da birileri öyle istiyormuş temelinden değil, 'Doğru olan ne?' sorusunun cevabından yola çıkıyor. Ve iyi ki de öyle yapıyor. Yoksa özerklik, teamül ve nezaket söylemleri arasında birçok şeyi kaybetmiş olacaktık... Cumhurbaşkanı'nın son olarak da, Barış Süreci'nin gereklerinden birisi imiş gibi sunulan İzleme Heyeti'nin gereksizliğine vurgu yapıp, 28 Şubat'ta Dolmabahçe'deki toplantının bazı yanlışlarına işaret etmesi de; muhaliflerden çok, muvafıklardan da az sayıda insanın canını sıktı. Buradaki mesele, önceden de olduğu gibi, Sayın Cumhurbaşkanı'nın ne söylediğinden çok, bir şeyler söylemesi ile ilgili idi sanki. Hükümet tarafından kesin bir açıklama yapılmamış İzleme Heyeti konusunda, Cumhurbaşkanı'nın sarf ettiği sözler üzerine, yine fırtınalar koparıldı... Bu sefer muhaliflerden çok muvafık olduğunu bildiğimiz insanların sesleri yüksek çıktı, ya da birileri bilerek bunları ön plana çıkardı. Gürültü bitip ortalık sakinleştiğinde, muvafık kanattan yükselen iki başlıca sesin yaptığını değerlendiren Başbakan'ın kararlı sesi duyuldu: "İkisinin de yaptığı yanlıştı..." Başbakan Davutoğlu'nun sözleri son derecede net: "Her iki açıklama da hem partimizin kurulları, kuralları ve disiplini açısından hem de ortak siyasi kültürümüz açısından yanlıştır.
Herhangi bir şekilde bu kritik dönemde, seçimlere giderken partimizi ve partimizin kitle nezdindeki itibarını sarsıcı polemiğe giren kim olursa olsun, parti disiplin kurullarını işleteceğiz ve gerekli disiplin işlemlerini yapacağız."
Başbakan Davutoğlu'nun, Cumhurbaşkanı ile aralarında herhangi bir çatlak olduğu ya da olabileceği hayali kuranlara yönelik sözleri de şöyle idi: "Çözüm Süreci'nin stratejik hedef olma niteliği konusunda hiçbir görüş ayrılığımız yoktur.
Bu konuda atılacak adımlar hususunda farklı kanaatler dile getirilebilir, farklı kanaatler her zaman, her zeminde konuşulabilir. Bu şekilde konuşmalarımız hep sürdü, bundan sonra da sürecek." Şimdi yakın zamanda yaşadıklarımızı tekrar bir düşünürseniz; bundan sonra da karşılaşmamız muhtemel benzer durumlarda nasıl davranılması gerektiği ile ilgili ipuçlarına rahatlıkla ulaşabilirsiniz...

Yeniden imtihan...

KPSS ile ilgili gelişmeler, kul hakkını unutan birilerinin sanki biraz da ticaret yaptıklarını düşündürür mahiyette. Çünkü soruların çevredekilere servis edilmesinin yanında bazılarına da satıldığı iddiaları var... Bunu demek ki, 'himmet yeterli olmuyormuş' diyerek izah edebilmek mümkün.
Bir önceki imtihanda nerdeyse sıfır çektikleri halde, 2010'daki imtihanda bütün soruları cevaplandırabilme başarısı gösteren ve çalışarak bunu yaptıklarını söyleyenlerle ilgili de, 'deplasmandaydık' ve 'saha çamurluydu' gibi itirazlarını kaale almamak üzere, yeni bir imtihan yapıp, ne kadar bilgili olduklarını gösterme şansı sunulabilir.

1 vaat için 4 madde!..

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun noterden onaylattığı 4 maddelik taahhütnamesini okurken, nedense 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'in Başbakanlığı dönemindeki bir sözünü hatırladım.
Enerji açığı olan Türkiye'nin Bulgaristan'dan elektrik enerjisi satın aldığı günler. Koskoca Türkiye'nin Bulgaristan'dan enerji satın almaya mecbur kalmasının garipliğine dikkat çekenlere karşı Demirel şunu söylemişti: "Ne var bunda? Bulgaristan kışın bize elektrik satıyor; yazın da biz Bulgaristan'dan elektrik satın alıyoruz..." Vaktiyle 'iki anahtar' türü vaatleri duymuş birisi olarak, Kılıçdaroğlu'nun 4 maddelik taahhütnamesini duyunca, hani olur da iktidara filan gelirse yapmak üzere söz verdiği 4 ayrı şeyle karşılaşacağımı zannettim önce.
Ancak okuduğumda, tek bir vaatte bulunduğunu ve bunu 4 maddede ancak ifade edebildiğini anlayınca, şaşırdım. Taahhütname, tam da: 'Bab-ı Ali'nin yüksek kapısından mürur edip geçerken, yek bir atlı süvariye tesadüfen rast geldim' gibisinden bir şey...
Alt tarafı, 'emeklilere her yıl dini bayramlarda birer ikramiye verilmesi' şeklinde tek madde ile sınırlanabilecek taahhütname için neden 4 madde gerektiğini izah sadedinde, taahhüt edebilecek başka şey bulamadığını söyleyebiliriz belki. Olur da başbakan olursa, 'söylediklerini yapmaması durumunda başbakanlıktan ve genel başkanlıktan istifa ederek siyaseti bırakacağını' taahhüt etmesi, hoş bir durum.
Daha önce verdiği sözleri tutmadığı düşünülen birisi olarak, noter onayı ile işi sağlama bağlamış...
Nasıl olsa iktidara gelebilme riski olmadığına göre, hazır eli değmişken neden memurlara, kamu işçilerine ve hatta tüm işçilere benzer bir vaatte bulunmadığı da, merak edilmesi gereken hususlardan. Vaatlerinde aşırıya kaçarsa, SSK'nın genel müdürü olduğu dönemlerdeki başarısızlıklarının gündeme gelmesinden korkmuştur belki de...