Apoletsiz kumandan

Çerkez Ethem ismi tarihimizde bir hainin adı olarak anılır. Peki, Milli Mücadele dönemindeki yararları Mustafa Kemal tarafından defaen vurgulanan Kuva-yı Seyyare Kumandanı gerçekten bir hain mi yoksa bir kahraman mı?

Kaynak GAZETE Giriş Tarihi 01 Ocak 2010 Güncelleme 01 Ocak 2010, 00:00
Apoletsiz kumandan

İÇİNDEKİLER

Tarih yanlış anlaşılmaların dışında belki başka türlü bir değerlendirmeyi gerekli kılıyor. Milli Mücadele tarihimizin kimi anları da böyle bir iç tartışmanın ya da yeniden değerlendirmenin gerekli olduğu durumları saklıyor içinde. Çerkez Ethem olayı belki de yeniden bir gözden geçirme; bir ilk durak olarak görülebilir... Çerkez Ethem; Kuva-yı Seyyare olarak adlandırılan milis güçlerinin kumandanı. Adı Milli Mücadele ile birlikte anılan bir halk kahramanı. İlk TBMM'den kahramanlık beratı almış bir asker. Peki, sonradan Yunanlılar'a sığınmış bir hain diyebilir miyiz ona? Mustafa Kemal'in bir dönem için sağ kolu olan bu ele avuca sığmaz Çerkez'in sayısız yararları da yazıldı, savaş zamanı Yunanlılar'ın safına geçme gerekçeleri de... Kuva-yı Seyyare Birlikleri olarak adlandırılan güçlerin komutanı Çerkez Ethem kimdi? Kurtuluş Savaşı döneminde sayısız yararlılıklar göstermiş olan Çerkez Ethem neden işgalci Yunanlıların safına geçmişti?

AİLECEK KUVVACI

Ethem Bey; Büyük Çerkez Sürgünü'nde Kafkasya'nın Şapsığ yöresinden göç ederek Bandırma'ya yerleşen bir Çerkez Adıge ailesinin beş çocuğunun en küçüğüydü. İkinci Meşrutiyet ilanından önce Dr. Nazım Bey'in Yakup Ağa takma adıyla kurduğu İttihat ve Terakki'ye girmiş ve muhitinde tanınan bir isim haline gelmiş olan babası Ali Bey'in gözdesi; "Çakır"ı... Balkan Savaşları'na katılarak yaralanmış, Birinci Dünya Savaşı'nda Sencer Eşref Bey'in yönetimindeki Teşkilat-ı Mahsusa'da çalışmış, Dr.Hanakhe Reşit Bey'in (Diyarbakır Valisi) ve Aşharuva Rauf (Orbay) Bey'in emrinde Irak ve İran'da görev yaparken yaralanarak Bandırma'ya dönmüş ve mütareke devresinin başlangıcında adı İzmir yöresinde bazı 'nahoş' olaylara karışmıştı. Ethem Bey'in en büyük abisi İlyas'la üçüncü ağabeyi Nuri, Rum "şakilerle"girdikleri çatışmada ölmüş; ikinci büyük ağabeyi Reşit Bey ise Harbiye'yi 1901'de, en küçük ağabeyi Tevfik bey ise 1902'de bitirerek piyade subayı olmuşlardı. Yani ailenin savaş koşullarında Milli Mücadele'den yana tavır koyduğu ve yöre halkının anlatımı ve resmi kaynaklardan edinilen bilgiye göre de işgal güçlerine karşı savaştıkları bir gerçek. Ağabeyleri Reşit ve Tevfik Beyler, İttihat ve Terakki'ye Resneli Niyazi Bey'in, bir diğer ağabeyi Reşit bey de Teşkilat-ı Mahsusa'ya Teşkilat Reisi Eşref Sencer Kuşçubaşı tavsiyesiyle alınmışlar. Hatta Reşit Bey 1919'da Meclisi Mebusan'a Saruhan (şimdiki Manisa) Milletvekili olarak katılmış hatta 1. TBMM'ye geçmiş. Ağabeyleri Reşit ve Yüzbaşı Tevfik Bey'lerle birlikte Bursa ve Balıkesir yöresindeki Kafkas göçmenleri arasından topladığı gönüllülerle önce Ayvalık, sonra da Akhisar ve Salihli yörelerinde Yunanlılar'a karşı savaştı. Örgütçü yeteneğiyle diğer bazı çeteleri de tasfiye edip kendi güçlerine katarak Yunanlılar'a karşı sağlam bir cephe oluşturdu. Yunan ilerlemesinin "Milen Hattı" üzerinde durdurulması gibi çok zor bir görevin üstesinden geldi... Rauf Bey'in-Orbay- Çerkez Ethem'e ilişkin düşüncesi ise şöyle: "Savaşın ilk yıllarında Irak'ta İran sınırında görev ile bulunduğum sırada bu zat da (Ethem) yanında sekiz-on arkadaşıyla gelip gönüllü olarak kuvvetlerime katılmış, ben de kendisini yerlilerden jandarma teşkili ve ulaştırma hatlarının korunması için görevlendirmiştim! Bu sırada İran ve Kürt aşiretleriyle olan çarpışmalarda hizmet ve yararlılığı görülmüştür!"

EKMEĞİN HASMI

Halide Edip Adıvar'ın Çerkez Ethem'e ilişkin gözlemi oldukça ilginç: "Bir gün, karargâhta Mustafa Kemal Paşa'ya raporlar götürüyordum. Birden bire bir sürü silahlı adamın ortasında buldum kendimi. Bunlar Ethem'in adamlarıydı. Paşa'nın karşısında sandalyedeydi. Kalktı elimi öptü. Normalden uzun boyluydu, hiç eti olmayan kudretli vücudu canlı bir iskelete benziyordu. Tam Çerkez yapısıydı. Geniş omuzlar, ince bel, uzun bacak ve kollar, kocaman sarışın bir kafa, kısa bir burun ve gayet solgun gözler. O orada herkesi gölgede bırakıyordu!" Ethem Bey ise 1962'de yayımlanan Yeni Dünya gazetesindeki anılarında kendisini şöyle anlatır: Ben kimim? Ben emlak ve arazi sahibi, mesut ve müreffeh yaşayan ve aynı zamanda "ekmeğin hasmı" denecek denecek kadar cömert bir ailenin evladıyım. Merhum babam Ali Bey malikânesinin bulunduğu Bursa vilayetinde şeref ve haysiyeti ile tanınmış bir kimse idi. Ben, babamın çok sevdiği en küçük oğlu, ağabeyimin de evlatlarına tercih ettiği bir kardeş idim!" Askerlikle ilişkisini çok zaman şöyle anılarında vurgulamış: "Zabit ya da erkân-ı harp değilim!"

YARIN: KUVA-YI SEYYARE