Gülen, 28 Şubat ve 17 Aralık

Kaynak GAZETE Giriş Tarihi 01 Mart 2014 Güncelleme 01 Mart 2014, 01:54
Gülen, 28 Şubat ve 17 Aralık

İÇİNDEKİLER

Gizli Dünya Devlet'inin çatısında iki büyük aile vardır. Rothschild Ailesi ve Rockefeller Ailesi. Bu aileler, dev petrol, kimya ve bankalar aracılığıyla dünyaya yön vermektedir. Dünya Holding'in 2 numaralı patronu ABD'li Yahudi bankacı iş adamı David Rockefeller, Türkiye için bir gizli toplantıda şöyle konuşmuştu: Türkiye dünyadaki en stratejik konumdaki ülkedir ve bizim için çok önemlidir.
Büyük İsrail Devleti topraklarının su kaynaklarının önemli bir kısmı şu anda Türkiye'ye aittir.
Avrupa ve Asya arasında bir köprü durumdadır. Maden, petrol, doğalgaz gibi zengin yer altı kaynaklarına sahip Ortadoğu ve Kafkasya'ya hâkim olmak istiyorsak bu ülke elimizin içinde olmalıdır...
Ardından, Türkiye'yi ellerinde tutmak için ne yaptıklarını şöyle anlatır:
27 MAYIS DARBESİ:
Türkiye'ye Adnan Menderes zamanında Marshall yardımı ile el attık. Menderes, 3. defa seçimi kazanınca bizden uzaklaşmaya başladı. 27 Mayıs darbesiyle bu işe bir son verildi. İsteklerimizi yapacak iktidar getirdik.
12 EYLÜL 1980 DARBESİ: Bizim isteklerimiz doğrultusunda yapıldı. Binlerce Türk genci uydurma ideolojiler uğruna can verdi. En sonunda yine bildiğimiz yollarla, ORDO AB CHAOS ile meseleyi çözdük. Yani önce kaos, sonra düzen. Türkiye'yi yeni Pazar olarak açtık.
28 ŞUBAT 1997 DARBESİ: Küresel Holding'inin adamları Neo-Con'lar ve Yahudi stratejistler darbenin arkasındaydı. ABD Dışişleri Bakanı Albright, Bernard Lewis, Paul Wolfowitz, Richard Perle'nin darbenin stratejisini 'doğrudan askeri bir darbe olmadan Erbakan hükümeti gitmeli' şeklinde çizdi. İç medya, büyük iş dünyası, yargı, üniversiteler, sendikalar, işveren örgütleri, bir kısım siyasiler, Gülen'ciler askerlerle el ele verip koca ülkenin milli iradesini ele geçirdiler.
Önemli soru: Darbe sonrasında (1999) Fethullah Gülen Hoca'yı kimler ve neden
Amerika'ya götürmüş olabilir?

17 ARALIK DARBESİ
17 Aralık darbe hazırlıklarını daha iyi anlayabilmek için, 2013 yılındaki hayati olaylara bakmalıyız. Abdullah Gül-Tayyip Erdoğan-
Necdet Özel'in beraberliğinde şekil bulan MİLLİ DEVLET BAĞIMSIZ YÖNETİM yakın coğrafyanın kılcal damarlarına bakıyordu.
Türkiye dünyada 200'e yakın devlet arasında en hızlı büyüyen 4. ülke olmuştu. Erdoğan ve Mesut Barzani, Diyarbakır'da beraberce miting yapmıştı. Türk-
Kürt kardeşliği, Yeni Ortadoğu'nun mimarı olacaktı.
Türkiye'nin kanını emen IMF kapı dışına atılmıştı.
Büyük yatırımlar fırtınası başlamış, 3. Boğaz Köprüsü'nün, 3. İstanbul Havalimanı ihalesi yapılmış. İki kıtayı denizin altından birleştiren Marmara hazırdı. 100 yıldır uyuyan Türkiye ayağa kalkıyordu.
Böyle bir tablo karşısında darbe için küresel koalisyon'un hazırlık yaptığı anlaşılıyor. Mavi Marmara olayı, Derin Amerika'ya yeterli mesajı zaten vermişti.
Amerika'da bulunan Fethullah Gülen koalisyona dahil edilmiş. Gülen'in kimlerle ittifakı yapacağı değerlendirilmiş. CHP-Kemal Kılıçdaroğlu-
İstanbul büyük sermaye-Doğan Medya koalisyonda yerini almış.
Operasyonun şifresi, "Cumhurbaşkanı seçimi. Erdoğan'ın Cumhurbaşkanlığının önünü kesmek" olarak konulmuş.
Erdoğan'ın Başkanlık çıkışını törpülemek için 'Diktatör' kampanyası Yahudi sermayeli yabancı basında başlatılırken, tarihin sahnesine Taksim'de çıktılar. Taksim-gezi üzerinden, Yeni Anayasa heyecanını kırdılar, Başkanlık tartışmalarını geri plana itmeye zorladılar.
Ama beklemedikleri bir şey oldu. Sokak hareketlerinin güçlü bir dalga yaratamadığını gördüler. AK Parti'nin yüzde 45-50 bandını sürdürdüğünü saptadılar. Son çare olarak 'Saray darbesi'ne karar verdiler. 17-25 Aralık, Milli iradeyi teslim almaya yönelik darbe görevini bu sefer orduya değil GÜLEN CEMAATİ'NİN PARELEL YAPISI EMNİYET-
YARGI CUNTASI'
na verdiler.
SONUÇ: Demokrasiye aşık Türk evlatları uyandı. Küresel koalisyon bu sefer, darbe teşebbüsünde başarılı olamayacaklar. Milli iradeyi teslim alamayacaklar. Halkımız, BÜYÜK TÜRKİYE yürüyüşüne engel olmak isteyenlere
fırsat vermemek için 30 Mart'ı sabırla bekliyor.