Çok sevindiğim günler, çok üzüldüğüm günler, çok alkışlandığım günler, hıçkıra hıçkıra ağladığım günler oldu.
Kalabalıklar içinde çoğu zaman kendimi yanlız hissettiğim zamanlar da... Büyük sınavlardan geçtim ama hiç pes etmedim.
Her biten günün ardından yeni güne baktım heyecanla.
Çok kapılar kapandı, ardından çok kapılar açıldı.
Bazen kaçıp gitmeyi düşündüm sonra kendime pes etmeyi yediremedim.
Geçen hafta içimde fırtınalar kopan günlerdendi... Deniz Seki gözaltına alındı haberi geldi... İlk 'eyvah' dedim, ardından 'İyi mi, şimdi ne olacak?' diye sordum kendime...
Yakalandı diye üzüldüm, aylardır haber alamadığım için sağlığı yerinde mi diye merak ettim, 'Aaa İstanbul'daymış' diye şaşırdım... 'Ben oraya gitmek istemiyorum canlı canlı mezara girmek gibi' dediği yere gidecekti...
Süreci herkes gibi ben de izledim. Arada kardeşlerini, arada avukatı Naim Karakaya'yı arayarak bilgiler aldım.
Avukat Naim Karakaya'dan bir mesaj geldi; "Salı günü Deniz Seki sizi görmek istiyor" diye. .
Uyku girmedi gözüme... 'Aylar sonra göreceğim, neler olacak?' diye diye düşündüm.
Saat sabah 8'deki görüşmeye saat 7'yi çeyrek geçe gittim. Bakırköy Kadın Cezaevi'nin kapısının önü. Koca duvarlar ve bir kapı... Etraf boş, ileride bir gazeteci ordusu.
Erkek kardeşleri Serdar ve Serkan Seki ile buluşacağım kapıdaydım ama beklemeye tahammülüm yoktu. Hemen içeri girmek istediğim için gözüm sürekli kapıda. Nişanlısı Faruk Salman gelmek çok istedi ama tansiyon problemi dolayısıyla kendisine 'Gelme' dedik.
Telefonum sürekli çalıyor; Faruk Salman, "Ne zaman giriyorsunuz? Çıkışta hemen bana haber verin, onu sevdiğimi söyleyin" cümleleri dökülüyor ağzından.
Ben kardeşlerini beklemeye dayanamadım ve içeri girdim.
Kapıdaki nöbetçiden içerideki tüm görevli personele kadar herkes güler yüzlüydü. Kapıdan kapıya, kapıdan kapıya geçtim...
Kafamda oradaki görevlilerin 'asık suratlı ve agresif' diye canlandırmıştım ama hiç öyle değillerdi.
Görüşün olacağı yere yürüdüm... Aileler, anneler, babalar, kardeşler, eşler, çocuklar...
Tek tek isimler okundu, görüş yapılacak bölüm numaraları söylendi.
Ben de geçtim okunan numaraya... Bir cam, her iki tarafta telefon ahizesi. Bir anda karşımda Deniz Seki... Sarılmak istedim, ağlamak istedim... Telefona sarıldık... Gözlerimiz dolu dolu.
Yine zayıf... Hem de çok zayıf... Hiçbir şey sormama gerek kalmadı, gözleri anlattı her şeyi. "Napıyorsunuz, merak ediyorum sizi?" dedim... 13 kişilik bir koğuşta kalıyor. Koğuş arkadaşlarının hepsi için "Çok iyiler" dedi. "Görüş gününde ailerinin karşılarına güzel çıksınlar, onlara da moral olsun diye tek tek makyaj yaptım, süsledim onları. Birbirimize moral verdik" dedi.
Hepsinin ismini ezberlemiş; "Bak onun ismi bu, bak bunun ismi bu" diye tek tek söyleyerek anlattı bana. "Televizyonu izliyorum, yapılan haberleri izliyorum" dedi. "Çok kırgınım, bunları hak etmedim" dedi ve ardından ekledi: "Bu haberleri magazin haber gibi verenlere çok kırgınım.
Ne acı, bunca yıl magazin basınından ağabey, abla, kardeş dediğim kişilerden "dost biriktirememişim".
En önemli soru... "Ahh be" dedirten soru. İşte kadın, işte seven bir kadın dedirten soru. "Faruk, nasıl iyi mi?" Ben anlatıyorum; gelmesini istemedik diye. Cevabı; "Aman iyi bakın ona. İlaçlarını alsın ihmal etmesin, yemek yesin yemekten sonra da ilaçlarını alsın..." O an boğazım düğüm düğüm, kenara kaçıyorum gözümden akan yaşları görmesin diye. Aşk işte... "Nerede olduğun önemli değil; aşk işte" diyorum.
Kızlarıyla görüşmeye gelen yaşlı bir çiftle göz göze geliyorum. Teyze yanıma geliyor; "Bizimkilere moral vermiş. Onları karşımıza güzel gelsinler diye süslemiş. Çok teşekkür et bizim için Deniz kızımıza" diyor.
Kardeşleri ile konuşurken yakınlarında durmak istemedim belki özel bir şeyler konuşmak isterler diye. Ama istemesem de aklıma bir şey geliyor dalıyorum konuşmanın arasına.
Her Salı, Allah izin verdikçe sağlık sıhhat yerinde oldukça görmeye gideceğim kendisini. "Bir şey istermisiniz?" diye sordum "Kitap" dedi... Birkaç sevdiği insana selam söyledi.
Çıkarken, "Albüm iyi gidiyor" dedim. Hem de çok iyi... Sevindi... "Buradan takip edeceğim" dedi.
'Buraya bu acıyı çekmeye geldik'
Deniz'i sağolsun o kadar çok kişi aradı ki...
Hepsini tek tek not alıyorum kendisine iletmek için. İçlerinden biri, elçi yaptı beni. Bir mektup yazarak götürmemi istedi. Sezen Aksu... Koca yürekli kadın Sezen Aksu. "Bir mektup yazdım ve bir şarkımla başladım mektuba. Beşik şarkımla" dedi. Mektubu Deniz'e ulaştırmak için emanet etti bana.
Sabahı bekleyemeden hemen götürdüm okusun mektubu diye Deniz Seki... Teslim ettim yetkililere.
Eve gelince Sezen Aksu'nun "Mektuba başlarken bir şarkımın sözlerini paylaştım" dediği 'Beşik' şarkısını çaldım arka arkaya... Her yere yetebilen kadın, acıya ortak olabilen kadın... Sözlerin efendisi kadın yine döktürmüş. Neler hissetti okuyunca Deniz Seki, neler oldu; salı günü görüşte duyacağım onun ağzından...
Okuyun bakın "Beşik"in sözlerini....
Buraya bu acıyı çekmeye geldik
Hazdan kendimizden geçmeye geldik
Hayat iksirinden içmeye geldik
Geldik, gidiyoruz ;
Yollar diken, yollar ıtır yasemen
Her lezzeti tattık aynı kaseden
Şeytan gibi bizi tene hapseden
Bizdik, biliyoruz
Beşik gibi sallar hayat bizi
Çeker basar vesikalık resmimizi
Gözlerimiz kimlik belgesi gibi
Kayıt tutar, ya buz ya bebek mavisi
Mükemmel teşhisi
Aşk koruyabilir bir tek
Kaldıysa eğer hâlâ masumiyetimizi
Biz altında imzası olan aşıklar
Böyle yazdık vasiyetimizi
Dua edin Deniz Seki için, adalet bekleyen herkese lütfen... İnanırım toplu edilen duaların kabul olduğuna. Siz de Deniz Seki'ye bir şeyler yazmak isterseniz mektuplarınızı Deniz Seki adına 'Bakırköy Kadın Ceza Evi A1 Koğuş Bakırköy - İstanbul' adresine yollayabilirsiniz.