Milli takımın başına kim gelirse gelsin havasını alır

Futbol eğer estetik değerlerle oynanırsa, sanatsal bir olay gibi görüyorum. Yoksa Rusya gibi matematik üzerine kuruluysa, onu izlenir ve estetik bulmuyorum.

Kaynak GAZETE Giriş Tarihi 09 Şubat 2010 Güncelleme 09 Şubat 2010, 02:24
Milli takımın başına kim gelirse gelsin havasını alır

İÇİNDEKİLER

Ateş renkli cümleleri vardı futbolda. Bilimsel verileri... "Benim kadar futbola düşkün bir sanatçı dünyada bulamazsın" dedi. 1 Haziran'da 10. Kez Dünya Kupası finallerini izlemeye gidecekti de, "Ben rekora gidiyorum" diye el salladı. Denizin karşısındaydık. Hafızasının koylarında, 1974'ün renkli resimleri canlandı da, bana aktardı. "1974 yılında Almanya'da film çekiyordum. Birdenbire şehir karışmaya başladı. Dünya Kupası maçları olduğunu biliyorum ama o coşkuyu hiç görmemişim ki. Sonra düşündüm, bir tek sevda uğruna, dünya insanları bir arada toplanıyorlar. Tek amaçları var, futbol tutkusu. Çok etkiledi beni. Ondan sonraki tüm finalleri yerinde izledim." Bunlarla da kalmamış, 3 Avrupa Şampiyonası finalini de yerinde izlemiş. Ama futbolun dünyada edindiği gelişme ve bunun Türkiye'ye yansıması, müthiş terslikleri göstermiş Kadir İnanır'a.

KULÜPLER BORÇ BATAĞINDA
"Futbol ekonomisi Türkiye'de de büyüdü ama Türkiye'deki futbol yapısıyla, ileri ülkeler arasındaki futbol yapısında uçurumlar var. İleri ülkelerin futbol tutkunları maça giderken, bir hafta sonu tatiline gider gibi, şenlik havasında gidiyor. Bizde sanki futbol olmazsa sosyal yaşam diye bir şey olmaz gerçeği ortaya çıkıyor" dedi. Kulüplere uzandı. "Bütün kulüpler borç harç içinde. 1923 yılından beri siyaset futbolun içinde. Gazetelerimize bakıyorsunuz 6 sayfası futbol. Televizyon baştan aşağı futbol üzerine kurulu. Şimdi ben kendi kendime soruyorum. Acaba futboldaki hızlı yapılanma General Franco'nun 3 F'sini mi hatırlatıyor? Memleketi uyutalım felsefesini mi? Bunlar başka sorunlarla ilgilenmesin felsefesinin mi peşindeler?" Karşımda gördüğüm Kadir İnanır, futbol sevgisinin hayırlı evladı gibiydi Ama birey sorumluluğunun da nöbetçisi. "Şimdi 400 milyon dolarlık futbol gerçeğinin geriye dönüş sorunu var" dedi. Devam etti. "Bir yarışla bu ihaleyi aldınız. Çok güzel. Peki bunun dönüşü nasıl olacak? Bizden ve reklamlardan mı?" Kahvesinden bir yudum çektikten sonra, masaya yatırdı kendi gerçeklerini. "Ben seni niye izleyeyim, gazeteni niye okuyayım? Bu ne sertlik yahu. Bu ne kavga kardeşim. Spor programlarına bakın, sanki ülkenin derin bir meselesini, sınır çatışmasını çözer gibi halleri var. Gerginlik yaratıyorlar." Işık tuttu, gözleri paradan başka bir şey görmeyenlere. "O yüzden, benim bu söylediklerimi yapmazsanız, o parayı geri çeviremezsiniz. Ve asıl tehlikeyi işaret etti. "Yarın bu ihalenin sahibi, 'Bu parayı ödeyemiyorum' dediği zaman, senin bütün kulüplerin batar. Böyle bir risk var." 4 büyüklerin bu sıkıntıları bir nebze aşabileceğini belirtti. "Ama ligi 4 kulüple mi yürüteceksiniz?" diye seslenmekten geri kalmadı. "Diğerleri batınca, kiminle maç yapacaksın? Yoksa olay, bir masada oturan 4 kişiyle, 'hadi bir rakı içelim' meselesine dönüşür." Kullandığı kelimeleri ziyan etmediğini gördüm. Milli takımın başına gelebilecek hoca meselesini açtım ki, yine konusunda hazırlıklı birini buldum karşımda. "Milli takım asla başarılı olamaz" dedi.

RANT VARSA ÇETE VARDIR
Başarısızlığın kaynağına asla "yabancı" değildi. "Hani bağırıyorlar ya, '7 yabancı yasağını kaldır' diye. Yenilince niye bağırıyorsun. Altyapıyı sağlam tutmazsan, olanları da kaçırırsan, katlanacaksın." Apoletleri de hükümsüz kıldı. "Milli takımın başına kim gelirse gelsin, havasını alır." Bu düşüncesi için de, bütünün parçalarını işaret etti. "Bir futbol takımının yarısı yabancı olursa, sen aşağıdan futbolcu yetiştiren milli takımlarla baş edemezsin." Duyarsızlığa karşı incinmiş bir yanı da vardı. "Ortalama bir futbolcunun yıllık kazancı, Türkiye'deki diğer mesleklerin yıllık kazancının çok üstünde. Sakın ha yanlış anlaşılmasın, o çocukların kazançları üzerine bir şey söylemiyorum. Ama vergin yok, kulüpler ödüyor. Böyle bir para kazanıyorsun ve böyle bir fakir ülkede. Daha bir tanesinin sosyal yardımlaşmada bulunduğunu görmedim. Bu toplumda bir sınıfa böyle bir ayrıcalık gösterildiği nerede görülmüş! Toplanıp birlikler kuracaklar, kazançlarının belli kısmıyla, sağlık kuruluşlarına, yardım kuruluşlarına destek olacaklar. Onlara sevimli hale gelmelerini öneriyorum." Futbolun içinde her meseleyle yoğunlaşmış birine, yorumculuk teklifi alıp almadığını sordum. Çok teklif almış ama "Sorunlar çözülmezse yapmam" dedi. "Futbolda reform olmazsa kendi başıma konuşmuş olurum." Hayatını bir savaşçı gibi geçirmiş birine, çözüm yollarını sordum. "Siyasiler futbola fazla karışmayacak" dedi. "Futbolda çeteler var mı?" dedim, "Sistem bozuksa ve rant varsa, her türlü ahlaksızlık kaçınılmazdır" diye karşılık verdi. "Bizdeki futbolcunun estetik değerleri kazanması için, besleneceği tek yer var. O da sanat" dedi. Acı bir gerçeği işaret etti. "Hangi yönetici ya da teknik direktör, kamplarda futbolcusunu alıp da, 'haydi sizi bu akşam sinemaya götüreyim' diyor?" Bu konuda teknik adamlara, yöneticilere kızdı. Onu en çok rahatsız eden gerçek, bu ülkenin, dünya ülkeleri içinde bir cennet vatan olduğunu, hâlâ öğrenememiş olmamızdı.

METİN KURT'UN FUTBOL HAYATINI BİTİRDİLER
Futbol toplumunun yanlışlara doğru tepki verip veremediğini sordum. Metin Kurt'u örnek gösterdi. "Bizim Metin Kurt verdi, ne oldu? Çocuğun futbol hayatını bitirdiler. Niye rahatsız oldunuz? Aynı şey siyasi hayatta da var. Birisi olumsuzluklara karşı çıktığı zaman kafasını kopartıyorsunuz. olur mu öyle sistem? Metin'i başından beri desteklerim. Bak yıllar sonra Kadir İnanır diyor ki, 'nerede Metin Kurt?' Olumsuzluklara karşı bir grubun da tepki göstermesi gerekiyor."

FUTBOL YORUMCULUĞU KİMSENİN TEKELİNDE DEĞİL
Bir gün Avrupa'dan milli takım maçından geliyorum. Çok tanınmış, benim de çok sevdiğim futbol yazarı abimiz, havaalanında beni görünce şaşırdı. 'Aaa sen de burdasın demek!' O zaman ilk defa sinirlendim. 'Ne yani' dedim, 'Buralara gelmek sizin tekelinizde mi? İlla siz mi gelirsiniz buralara?' Sanatçının bir tutkusu olmaz mı yani? Benimle futbolun ekonomisini kim konuşabilir ki? Bunu dünyada herkesle tartışırım.

FENERBAHÇE'Yİ NASIL BULUYORSUN?
Futbolun gelişiminde en uçtaki takım Fenerbahçe. Hem futbol olarak, hem dünya çapında güçlenen o. Eğer tam bir adalet uygulanırsa, her yıl şampiyon olması kaçınılmaz bir şey. Böyle kuruluyor takım. İşte gördün; 5 eksikle kaç saatlik yolculuktan sonra oynadığı futbola bak. Şu anda mevcut yapıyı eleştiriyoruz ama beklentileri en yüksek takım o.

AYNI FORMATI İSTEMİYORUM
Dediğim anlamda futbol coşkusunu yansıtmazsanız, o programlar artık dayanılmaz hale gelir. Sürekli gerginlik üzerine kurulan programlar, ihtiyaçtan ve alternatifi olmadığı için seyredilir. Şansal Büyüka ve Erman Toroğlu'nun geriye dönüp, programlarını seyredilir hale getirmeleri gerekir. Aynı şablonla, aynı ritimle, aynı formatla program yapılacaksa, ben istemiyorum.

ARDA TURAN'A BİR DANIŞMAN GEREKİR
Arda çok yetenekli bir futbolcu. Bu yeteneğini yanlışlarla köreltmezlerse, daha da iyi olur. Çocuğun bir psikologla birlikte yaşamını sürdürmesi gerekir. Beslenmesine, kültürünü geliştirmesine faydası olur. Kendisi de bu ekibi kurabilir. Çok para kazanıyor. Bir iki danışmanla beraber hayatını sürdürebilir.

MARTILARI DUYMAZSAN İNSAN DEĞİLSİN
Önündeki tabaktan leblebileri martılara atarken, bir güvercin masaya geldi ve leblebileri yemeye başladı. Çok duygulandı. "Deniz dalgalı değil, balık göremiyorum, martılar açlıktan cıyak cıyak bağırıyorlarsa, onlara cevap vereceksin. Dünyada yaşama hakkı sadece insanların değil, bütün canlıların. Bu dengeleri bozmamak gerek. O kuş, havada zararlı sinekleri kaptığı için biz temiz hava alıyoruz. Yoksa o sinek gelir, burnundan içeri girer. Martıların açlık çığlıklarını duymazsan, zaten insan değilsin. Benim bireysel mutluluğum kurtuluş olamaz."


AVM'LER İŞ KAPISI OLDU


METROBÜS ZAMLARI KALDIRILDI

SANAYİ ÜRETİMİ REKOR KIRDI

YASAK GELDİ SİGARA TÜKETİMİ AZALDI

İRAN GAZINA YÜKLENDİK