'Türkiye'nin ilk kadın başbakanı olmak istiyordum'

Kendi türünde televizyonda tek… Programı "Tatlı Sert" rakip tanımıyor ve barındırmıyor. Televizyonculuğun ve gazeteciliğin alt yapısından gelen Müge Anlı bugünlerde hukuk üzerine yüksek lisans yapıyor. Programının adı gibi hem tatlı, hem sert…

Kaynak GAZETE Giriş Tarihi 06 Aralık 2009 Güncelleme 06 Aralık 2009, 00:08
’Türkiye’nin ilk kadın başbakanı olmak istiyordum’

İÇİNDEKİLER

Arda abi benle röportaj yapmak çok sıkıcıdır, özel hayatımı zaten anlatmam, renkli bir sohbet çıkaramazsın sana yazık olur" sızlanmalarına göğüs gererek buluştuk Müge Anlı ile. "Zaten ben olmasaymışım asla bu söyleşiyi kabul…" diye yaptığı kibarlıkları bir an önce geçiştirdim. Doğal olarak ürkütmeden konuya gireceğiz. Önce programdan birkaç cümle filan derken… Tabii her sabah milyonlarca kişiye külahı ters giydiren zekayı hiç hesaba katmamışım! Bir baktım ki az sonra roller değişmiş sorgu altında olan benim ve hoşlandığım kadın 'türü' gibi sorulara cevap vermekteyim. Yine de bu söyleşiyi ucuz hasarlarla atlattığım için kendi kendime şükrediyorum. Bir ara, keşke devamlı konukları Rahmi Özkan ve Arif Verimli yanımızda olsaydı diye düşündüm. Ne yazık ki başbaşaydık ve kimse yardım elini uzatmadı.

Tatlı Sert programı hayatını değiştirdi mi?
Ben yirmi yıllık televizyoncuyum.

Ama seni kamuoyu önce Şenay Düdek'le yaptığın magazin ağırlıklı programla tanıdı. Sonra Pakize Suda ile… Oralardan buraya atlamak fikri nasıl gelişti?
Bu 'neden saçların ağardı' diye sormak gibi bir şey. Yaşayan bir organizma, gerçekten çalışıyor ve yaşamaya, hayatı algılamaya devam ediyorsa, hayatının üzerine hep bir tuğla koyar, o tuğlalar da sizi hep bir yerlere götürür.

'İşim, hayatımdır' diyorsun yani…
Ben yaşıyorum, çalışıyorum. İzleyici de beni bu yöne götürdü diyebiliriz. 'Sadece bunu yapacağım' diye bir şey yok. Bundan sonra da aklımda başka başka şeyler var. Yaşadığım sürece üretmeye devam edeceğim. Pek çok kişi bu soruyu soruyor, ama neden sorduklarını aklım almıyor.

Benim aklım alıyor…
Benim almıyor, sorulmaması lazım aslında. Her insanın böyle olması gerekir. Şimdi Hukuk Fakültesi'nde yüksek lisans yapıyorum. Bir sene sonra inşallah doktoraya başlayacağım. Akademik kariyer yapmak istiyorum. Bununla ilgili açıklamak istemediğim başka projelerim var çünkü... Beş altı yıl sonra yine "Neden böyle" diye soracaklar. İşte şimdiden alt yapısını hazırladığım için öyle olacak. Durmuyorum ki sabah 06.00'da kalkıyorum 22.00'a kadar okula gidiyorum. Neden sabah 06.00'da uyanan bir insan programını bitirdikten sonra akşamın 22.30'una kadar okullarda? Çünkü geleceğe dair bir yatırım yapıyor. Bu insana 'neden böyle oldu denince…' Anlatabiliyor muyum?

Bazen da yanlış anlaşılıyorsun. Mesela canlı yayında bir kız çocuğuna acımasızca 'babasının üvey olduğunu' söylenmişsiniz diye eleştirildin. Oysa ben izlemiştim, çocuk bunu üç aydır biliyordu. Suçlayanlara neden cevap vermedin?
Cevap vermeyeceğim de… Bazı insanlar konuşurlar, bazı insanlar konuşulur. Ben konuşulmayı tercih ederim. Çünkü beni izleyenler gerçeği biliyor, onun için içim çok rahat. Ama yanlış yaptığım bir şeyde de çıkıp aslanlar gibi özür dilemesini de bilirim.

Programının bazı bölümlerini -bölümler diyorum gerçekten bazen cinayet dizisi gibi ve heyecanla izliyorum- sen bir dedektif gibi çalışıyorsun. Etik kaygılar nerede başlıyor, nerede bitiyor?
Ben dedektifçilik değil gazetecilik yapıyorum.

Peki nasıl bir yerde durursun? Diyelim ki öyle bir şey geldi ki reytingleri patlatacak, sınırın nedir?
İnsan olmak! Reyting alacak öyle şeyler oldu ki ve özel hayatları dikkate alarak o kadar çok şeyi geri çevirdim ki! Münevver Karabulut olayında bile kimse kusura bakmasın, babasının psikolojisinin bozulduğunu ve artık canlı yayınlara çıkmaması gerektiğini ilk söyleyen benim. O yayına bağlanmak isterken "hayır" diyen bendim ama baba, o sırada bütün ana haberlerdeydi. Benim etik anlayışım bu. Ayrıca şunu da anlamıyorum, oraya gelenler memnun, emniyet memnun, vatandaş memnun, kim memnun değil?

Polisle işbirliği içindesin?
İşbirliği içinde değilim. Sadece gazeteci olarak görevimi yapıyorum. Gelen ihbarları oraya yönlendiriyorum. Buna işbirliği denemez, o başka bir şeydir,

Programa çıkartmayıp da emniyete bildirdiklerin oluyor mu?
Tabii olmaz mı? Önemli olan program değil, oraya gelen insanın işi çözülsün. Onlar içi yanmış, çoğu okuma yazma bile bilmeyen insanlar. Oraya geliyor ve yardım istiyorlar. Bana gelene kadar bütün çarelerini tüketmişler. Hemen hepsiyle aylarca görüşüyorum. Programa çıkarmadığımız halde yardımcı olduğumuz vatandaşlarımız var. Ben her zaman birini kapıdan çevirirsek işimizin ters gideceğine inanmışımdır.

Bu gerçekten zor bir iş. Ekranda dertleri paylaşmak, izleyici ile ilişkiyi sıcak tutmak, güven sağlamak ve çözüme ulaşmak… Bunun için insanın çok donanımlı olması gerekiyor. Senin donanımın nereden geliyor, nasıl bir kızdın mesela, birikimini nasıl sağladın, ideallerin neydi?
Başbakan olacaktım…

Neden vazgeçtin?
8-10 yaşlarındaydım, Türkiye'nin ilk kadın başbakanı olmak istiyordum. Tansu Çiller başbakan olunca hayallerim yıkıldı, bunun üzerine vazgeçtim.

İkincilik de fena değil gibi…
Hayır ikinci olmayı sevmem. Şimdi kadın Cumhurbaşkanımız yok mesela!

Bu durumda hep 'kahkahalar' diye yazarlar ama ben sevmem pek. Bu nedene şu arada çok güldüğümüzü yazmak zorundayım ki şaka olduğu anlaşılsın!
Şaka olduğunu kim söyledi?

Pes diyor ve devam ediyorum; Nasıl bir öğrenciydin?
Çok çalışkan, inek tabir edilen cinsten… Beşinci sınıfı bitirene kadar yerli yabancı okumadığım klasik eser kalmamıştı. Hala sürekli okurum ve hala ders çalışmayı çok severim.

Bu soruyu magazinden gelen birinin rahatlığı ile soruyorum, küçümsediğimi sanma, en son Vatan'ın magazin yönetmeniydin. Bu alana girmen nasıl oldu?
İşini iyi yapan bir magazin gazetecisini zaten kimseye küçümsetmem. Sokakta yürürken gideyim de magazinci olayım demedim. Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi'ni dereceyle bitirdim. Kanal 6' da yönetmen yardımcılığı yaparken Kenan Erçetingöz bir magazin dergisi ve programı hazırlıyordu. Onunla çalışmaya başladım ve magazinle tanışıklığım onun sayesinde oldu. O yıllardan bu yana yazılı ve görsel basındaki çalışmalarımı bir arada yürüttüm. O yıllarda ünlüler dünyasının yaşamıyla ilgili haberler yapıyordum. Şimdi ise daha bizden insanlarla beraberim. En büyük fark yardım edebildiğim noktada yaşadığım duygusal tatmin…

Ekibine karşı nasılsın? Baş öğretmen gibi misin, korkarlar mı senden?
Onu onlara sorun. Hiç sanmıyorum neden korksunlar ki benden?

Benim ödüm koptu da…
Neden? Tarz olarak sert mi buldunuz beni?

Hayır, biraz fazla akıllı…
Teşekkür ederim ama bu bir erkeğin bir kadının yelkenleri suya indirmesi için söylediği sözlerden biri, fakat yemezler…

Keşke yapmasaydın dediğin bir şey oldu mu, yoksa burada da mı mükemmelsin?
Mükemmelliği kabul etmiyorum. Ama hiç olmadı. Keşke şunu yapmasaydım dersem kendime hakaret etmiş olurum. O an öyle gerekiyormuş, öyle davranmışım. Ne yaptımsa kendi irademle yaptım…

Şimdi kimseye hesap da vermezsin!
Kime ne hesap vereceğim ki! Hesabını vereceğim bir Allah var, bir de kendim.

Şimdi biraz özel hayattan konuşalım diyeceğim ama sormaya çekiniyorum kızarsın diye…
Tamam valla kızmayacağım sor…

Ufak bir magazin anketi sorusu; Nasıl erkekler seni cezbeder? Üçgen vücutlu bir yakışıklı mı? Sana spor bir arabanın anahtarını uzatan orta yaş biri mi? Tabii üçüncüyü tercih edeceğini bilerek soruyorum, konuşabileceğin 'kadife bakışlı' bir mi?
(Sevgili Takvim okurları burada iş koptu… Müge bastı kahkahayı ve elimdeki soru kağıdını kaptı. Roller değişmişti ve artık o soruyordu)

Ben soracağım… Bunları yazacaksınız ama... Kaç yaşındasınız?
62.

Maşallah hiç göstermiyorsunuz. Şimdi bir kadın ya da erkek düşünelim. Böyle şıklarla birine yaklaşabilir mi? Benim böyle bir tipim yok. İnsanların böyle bir tipi var mıdır sizce?
Erkeklerin kafasında bir prototip vardır.

Tabii bu da erkeklerin görsel bakış açısıyla ilgili bir durum… Ama zekası belli bir ortalamanın üzerinde bir kadın için sadece görsellik çok cazip değildir. Soruyorum; Siz hoşlandığınız kadın tipinden bahseder misiniz? Bunlar yazılacak ama Arda Abi, eşiniz de okuyacak ona göre…
O zaman bari sarı saçlı olsun. Bir erkek -yalan söylemeyelim şimdi- dış güzelliğe takar kafayı. Tabi bu arada 300 kiloluk kadına aşık olan salaklar da çıkabilir aramızdan. Kimse alınmasın obez üstü kadınlardan söz ediyorum. Yani karşılıklı konuşabileceğin… Yahu ben ne saçmalıyorum, kendi söylediklerimi de yazmak zorunda kalacağım…

Bunu da yazın… Ama soruma cevap verin… Buradaki gibi kadife bakışlı mı olmalı, spor arabası da olmalı mı?
O jigololuğa girmez mi?

Peki hadi araba kendine ait olsun…
O zaman fena olmaz ama üçgen vücutlu kadın durumu biraz karıştırıyor…

Demek ki yuvarlak hatlı, kendine ait arabası olan biri iyi olur. Peki orta yaşlı mı, genç mi olsun?
Genç diyecek kadar da şuursuz değilim herhalde. Orta yaşlı, yani 30'undan aşağıya olsun! Mesela Catherina Deneuve olmasını tercih ederim…

Yani kariyerli, seksi ve…
Yahu Catherina Deneuve'ün seksiliği mi kalmış! Bir tek avantajı şu olabilir; Fransızca bilmediğim için kadın dırdırı dinlemeyeceğim. Çevrende var mı böyle biri?

Bizde yok. Sevgili okurlar, gördüğünüz gibi Arda Uskan'ın kadın tipini de öğrenmiş olduk. Şimdi son sorumuz…