Ve darbe geliyor

Menderes'le yasak ilişki yaşayan Aydan Hanım, "Onu 1951'de tanıdım. Evli olmasına rağmen aşık oldum. Hayalim onun çocuğunu doğurmaktı. Ancak hasta vücudum buna izin vermedi" dedi.

Kaynak GAZETE Giriş Tarihi 23 Ocak 2010 Güncelleme 23 Ocak 2010, 00:00
Ve darbe geliyor

İÇİNDEKİLER

27 Nisan 1960 günü olaylar artık çığırından çıkmıştı. İsmet İnönü'ye 12 oturum meclis'e girmeme yasağı verildi. Ertesi gün öğrencilerin önderliğinde bir halk ayaklanması başladı. Polislerin açtığı ateş sonucunda Turan Emeksiz adlı genç yaşamını kaybetti. Tarihe 'Kanlı Perşembe' olarak geçen bu olaydan sonra Ankara'da da ayaklanmalar başladı. Ne gariptir ki silaha davranırken asker tetiğe dokunmuyordu. Ve gençler haykırıyordu, "Ordu gençlik el ele" Ve 5 Mayıs 1960 günü geldi. Yani 555K... İstanbul ve Ankara'daki gösterilerden sonra bu kez DP'li gençler Meclis'ten çıkıp Çankaya'ya gidecek olan Celal Bayar ve Adnan Menderes'i destekleyeceklerdi. Ama bu plan çabuk duyulmuştu, hemen karşı bir organizasyon düzenlendi. Kulaktan kulağa fısıldanan şifre işte buydu: 555 K... 5 Mayıs günü taraftarlarınca alkışlanacağını zanneden Bayar ve Menderes karşılarında öfkeli bir gençlik grubu bulmuşlardı. Protesto çok büyüktü. Bazı göstericiler Menderes'i tartakladılar. Başbakan çareyi bir gazetecinin arabasına binerek kaçmakta buldu. Artık ordu içine de Demokrat Parti iktidarına karşı alttan alta başlayan hareket, su üstüne çıkmaya başlamıştı. 21 Mayıs 1960 günü yine Kızılay Meydanı'nda alışılmamış bir kalabalık vardı. Bu kez protesto gösterisini yapan genç Harbiyelilerdi. Öğrenciler de onlara katılmıştı. İlk kez polis ve asker karşı karşıya geliyordu. Silah ve coplarına sarılan polisler, çevrelerindeki binlerce Harbiyeli öğrenciyi görünce çil yavrusu gibi dağıldılar. "Ordu gençlik el ele" sloganı, hep birlikte söylenen İstiklal marşı ile sonuçlanıyordu. Kara Kuvvetleri komutanı Org. Cemal Gürsel, dipten gelen dalganın fakındaydı. Milli savunma Bakanı Ethem Menderes'e bir mektup göndermiş ve ülkenin içinde bulunduğu bunalımdan çıkış için bazı önerilerde bulunmuştu. Ama hükümet tarafında hiç bir hareket görülmüyordu. 26 Mayıs 1960 gecesi Celal Bayar, Çankaya Köşkü'nde, Adnan Menderes ise Eskişehir'deki konutunda uykuya daldıkları zaman Ankara'da Genelkurmay'da büyük bir hareketlilik göze çapıyordu. Başkanlığını Orgeneral Cemal Gürsel'in yaptığı ve Milli Birlik Komitesi adı altında toplanan, aralarında Cemal Madanoğlu, Alpaslan Türkeş, Suphi Karaman, Sami Küçük gibi isimlerin bulunduğu genç subaylar son hazırlıklarını bitirmişlerdi. Tanklar Ankara sokaklarına doğru ilerlerken, darbenin mimarlarından Cemal Madanoğlu yine bir darbe suçlamasından idamla yargılanacağından haberi bile yoktu. 27 Mayıs sabahı saat 04.36'da Türkiye, radyodan Alpaslan Türkeş'in tok sesinden yayınlanan şu bildiriyle güne gözlerini açtı: Bugün, demokrasimizin içine düştüğü buhran ve en son müessif hadiseler dolayısıyla ve kardeş kavgasına meydan vermemek maksadıyla, Türk Silahlı Kuvvetleri, memleketin idaresini eline almıştır.'' Bu, Türkiye'nin tanıştığı ilk darbeydi. Eskişehir'den dönmekte olan Başbakan Adnan Menderes, Kütahya yolunda tutuklanarak Ankara'ya getirildi. Daha sonra Bayar, hükümet üyeleri ve DP'li milletvekilleriyle birlikte İstanbul'a oradan da Yassıada'ya gönderildi. Onlar için uzun bir yargılama süreci başlayacaktı. Yassıada onlar için bir cehennemden farksızdı. 24 Eylül 1960'da Yüksek Adalet Divanı kuruldu. Bir gün sonra Bayar bel kemeriyle intihara kalkıştı. Bir subay tarafından kurtarıldı. Haklarında açılan pek çok davaya yıllar sonra bakıldığında insani açıdan vicdan azabı duymamak imkansız. Örneğin ilk dava Afgan kralının Bayar'a hediye ettiği köpeğin hayvanat bahçesine satışıyla ilgili Köpek Davası'ydı. Menderes'in ilk davası ise soprano Ayhan Aydan'dan olduğu iddia edilen çocuğunu öldürttüğü hakkındaki Bebek Davası oldu.

YÜREKLİ BİR KADIN

Menderes 50 yaşındaydı Aydan 25... Menderes 20 yıllık evliydi, Aydan 6... Ama aralarındaki aşk giderek büyüyor, Menderes pervasızca davranıyordu. Bu ilişki Celal Bayar'ın kulağına da gitmiş, başbakanını uyarmıştı. "Muhalefetin eline koz verme.'' Ancak o kozun muhalefetin eline geçmesi uzun sürmedi. Ulus'un başyazarı CHP'li Nihat Erim'in elindeki Menderes'in fotoğrafının üzerinde, Başbakan'ın el yazısıyla şu not vardı: "Severek ve en iyi temennilerimle... Ayhancığıma..." Erim bu fotoğrafı hemen yayınlamayı düşünüyordu ama İsmet İnönü, bu günün medyacılarına bile ders olacak cümleyi o gün söyledi : O fotoğrafı ortadan kaldırın, özel hayata karışmak bize yakışmaz." Bu yasak aşk meyvesini verdiği zaman, Menderes ile Aydan ayılmıştı. 18 Haziran 1955 gecesi bebek sekiz aylıkken geldi. Menderes'in talimatıyla Zeynep Kamil Hastanesi başhekimi Fahri Atabey doğuma girdi ama çocuğu kurtaramadılar. Başbakanın şoförü, minik vücudu Cebeci Asri Mezarlığı'na gömdü. Ölüm kütüğünde "Fevzi oğlu Ahmet Aydan" yazıyordu. Adnan Menderes bir skandaldan kurtulmak için bu çareyi bulmuştu. Ama yıllar sonra Yassıada'da, bebeğini öldürmek suçundan yargılanıyordu. Sonra inanılmaz bir şey gerçekleşti. Tanık olarak dinlenen Ayhan Aydan mahkeme heyetine "Menderes'i 1951'de tanıdım. Evli olmasına rağmen büyük bir aşkla sevdim. Bütün emelim ondan bir çocuk sahibi olmaktı. Bunu başaramadım. Hasta bünyem müsaade etmedi. Çocuğum 8 aylık doğdu ve öldü. Hangi vicdansız ana, üzerine titrediği bebeğinin ölmesine razı olabilir?" dedi.