Kuşçubaşı'nı efeler korudu

Osmanlı İmparatorluğu'nun son on yılına imza attı Teşkilat-ı Mahsusa. İttihat ve Terakki'nin seçkin eylemcileri tarafından kurulan örgüt, Meşrutiyet'in ilanında önemli görevler üstlendi ve yürüttü. Libya'da, daha sonra Balkanlar'da, Birinci Dünya Savaşı'nda ve Kuva-yı Milliye'de önemli rol oynadı. Teşkilatın öyküsü işte bu seçkin eylemcilerin hikayelerinin zengin bir bileşimiydi...

Kaynak GAZETE Giriş Tarihi 14 Ocak 2010 Güncelleme 14 Ocak 2010, 00:00
Kuşçubaşı’nı efeler korudu

İÇİNDEKİLER

İzmir'e bir çiftliğe yerleşen Eşref Kuşçubaşı faaliyetlerini buradan devam ettirdi. Artık Anadolu topraklarındaydı ve teşkilatı kendisi neredeyse oraya taşıyacaktı. Kardeşi ve babası da yanına gelince hareket olanağı iyice arttı. İzmir faaliyetlerin yürütülmesi için geniş olanaklar sunuyordu. Gizli polis zaaf içindeydi ve Eşref Hicaz'da genç yaşına rağmen edindiği deneyimleri devreye sokuyordu. Çerkez Reşit, Hacı Sami ve 12 Çerkez arkadaşıyla bulunduğu yerde bir İttihat ve Terakki hücresi kurdu. Kendilerini tütün tüccarı olarak tanıtıp öncelikle asker kaçakları ve efelerle ilişkiye geçti. Saklanmak ve barınmak için efelerden oldukça büyük destek gördü. Abdülhamit yönetimi efeleri kanun kaçağı ve eşkiyaymış gibi gösterip haklarında ferman çıkaradursun Kuşçubaşı Eşref için onlar birer savaşçıydı. Ve bulundukları bölgede iktidara karşı savaşın nüveleri olacaklardı. Zaten birkaç yıl sonra yine kendisi gibi 'mücadeleye' katılmak isteyen Çerkez Ethem'le yolları kesişecek; bu iki isim Ege bölgesinde gelişecek olan Milli Mücadele sürecinin iki kıvılcımı olacaklardı.

YOL ARKADAŞLARI
İşte Kuşçubaşı'nın Hicaz dönüşü Fransa'da buluştuğu "teşkilatçılarla" sıkı ilişkisi de bu zamanlara rastladı. Kendisi tıpkı Teşkilat-ı Hahsusa'nın gibi gözünü budaktan sakınmayan diğer isimlerden oldu. O da Kara Vasıf, Resneli Niyazi, Teşkilat-ı Mahsusa'nın kurucusu Süleyman Askeri gibi tartışmasız ve hilafsız girdi bu örgütün safına. Amaçları "bir dava etrafında bir araya gelen, güçlerini ve yeteneklerini bu çerçevede birleştiren idealistlerdi. Tek amaçları imparatorluğu ayakta tutmaktı." Yer, bölge ve uzaklık tanımadan göreve koştular. Bulgarlar Edirne'ye girmişler ve Çatalça'ya kadar ilerlemişlerdi. Eşref Kuşçubaşı İstanbul'da bölgeye nakledilmek üzere Ödemiş ve Aydın'dan gönüllüler topladı. Zeybekler, efeler, az sayıda İranlı ve Afganlılardan kurulan müfreze özel görevler üstlenmişti. İlk girişimleri Lüleburgaz'daki Bulgar taburunu esir almak oldu. Ardından Tekirdağ ve Ereğli'ye başarılı bir çıkarma yaptı ve Enver Bey'in son hamlesiyle 1913 yazında Midye-Enez hattına ulaştılar. Bu başarının arkasında Eşref'in cesareti ve gözüpekliği yatıyordu. Sonrasında Edirne alındı ve Eşref Kuşçubaşı Umum Çeteler Kumandanı olarak Batı Trakya'ya girdi. Bu çarpışmalarda yitirilen Süleyman Askeri'nin ardından Teşkilat-ı Mahsusa'nın başkanı seçildi. İşte bütünü bu süreç Eşref Bey'in yol arkadaşlarının gözüpekliği ile geçilmişti. Bu nedenle; mücadelenin bundan sonrasında adı geçenler sıklıkla anılacaklardır. Çünkü Kuşçubaşı Eşref bir teşlikatmış gibi duran bir savaş örgütünün yöneticisiydi artık… Yakup Cemil hilafsız ve tartışmasızdı. Bab-ı Ali baskını sırasında Enver Bey'in yanında nasıl kararlılıkla durduğu ve tetiğe dokunduğu anlatıldı durdu yıllarca. Kara Vasıf insanı ürkütecek denli atak, Resneli Niyazi tam bir gerilla figürüydü, Yenibahçeli Nail bir efsane olarak anılıyordu… İçlerinden en ilginci Resneli Niyazi'ydi. Tarih 1900'lerin henüz başlarını gösteriyordu. Osmanlıyı savunmak için dağlara çıkmayı göze almış olan Resneli Niyazi müfrezesi açık arazide yaralı bir geyik bulup kendilerine maskot yapmışlardı. Resneli geyiği okşayarak dinliyordu karşısında konuşanları, geyiğine dönüp sevgi sözcükleri fısıldadı. Mevzu önemli konuşanlar biraz sinirliydi… Ziyaretçi ayağa kalkıp bağırdı; "Resneli bırak şu geyik muhabbetini!" Aynı Resneli 1913'te -rivayet o ki- Enver Paşa ve İttihatçı ekibinin, fazlaca dürüst olan Resneli'yi istanbul'da istemedikleri için kendisini korumakla görevlendirilen tetikçilerinin eliyle öldürülecekti. Tetikçi Resneli yerde yatarken herkesin gözü önünde şöyle bağıracaklardı; "Ne şehittir ne gazi pisi pisine gitti Niyazi!" Resneli'nin literatürümüzdeki yeri de önemliymiş! Teşkilat-ı Mahsusa ve Kuşçubaşı Eşref işte bu iç çekişmelerle karşı da ayakta durmaya çalışıyorlardı. Bir diğer önemli isim de Yakup Cemil'di. Cemil Bab-ı Ali baskınında kurşunu sıkan ilk kişi olarak kayıtlara geçmişti. Yine iç sürtüşmelerin gemi azıya aldığı bir dönemde bu kez Mustafa Kemal'in kapısını tıklatıp içeri girdi. Mustafa Kemal belinden silahını çıkarıp masaya koydu. Eli tetikteydi. Ağır konuştu; "Biliyorum beni öldürmeye geldin Yakup!"

YARIN: Mustafa Kemal; Akıllı ol Yakup!