Yargıtay Başkanı'ndan tarihi sözler

Yargıtay Başkanı Cirit, "Her türlü cemaat-cemiyet çıkarının toplum çıkarının yerine ikame edilmesinin, hukukun bireysel veya grupsal ihtiraslara feda edilmesinin de hiçbir mazereti, açıklaması olamaz" dedi.

Giriş Tarihi 01 Eylül 2015, 00:00 Güncelleme 01 Eylül 2015, 12:52
Yargıtay Başkanı’ndan tarihi sözler

İÇİNDEKİLER

Yargıtay Başkanı İsmail Rüştü Cirit, hakim ve cumhuriyet savcılarının tutuklanması, adli ve idari soruşturmalara uğraması, görevden el çektirilmesi veya başkaca disiplin tedbirlerine muhatap olmasının, bir hukuk devleti için iftihar tablosu olamayacağını belirterek, "Ancak her türlü cemaat-cemiyet çıkarının toplum çıkarının yerine ikame edilmesinin, hukukun bireysel veya grupsal ihtiraslara feda edilmesinin de hiçbir mazereti, açıklaması olamaz" dedi.

Adli yılın açılışı dolayısıyla Yargıtay Birinci Başkanlığınca Rixos Otel'de tören düzenlendi.

Törende konuşan Yargıtay Başkanı Cirit, hakim ve savcıların bağımsızlığının ve teminatının sağlanmasının, hukuk devleti ilkesinin bir gereği olduğunu belirterek, hakim ve savcı teminatının, onların her türlü maddi veya manevi korkudan uzak bir ortamda adil kararlar vermelerini ve yargısal faaliyette bulunmalarını sağlamayı amaçladığını söyledi.

Yargı adil olduğu sürece devlet ve vatandaşların kendilerini güvende hissedeceğini vurgulayan Cirit, yargılama faaliyetinin keyfi veya sorumsuz şekilde yapılması halinde, kusurlu davranışlarından ve özellikle kasıtlı eylemlerinden, yargı mensuplarının da sorumlu tutulması gerektiğini kaydetti.

Başkan Cirit, hakim ve savcıya sağlanan teminatların, onların şahıslarına tanınmış imtiyazlar değil, nihai olarak kamunun hukuki güvenliğini koruma ve adaleti sağlama düşüncesiyle düzenlendiğini belirterek, "Ayrıca kişilerin canlarını, mallarını, şeref ve haysiyetlerini kasten ya da ağır meslek hataları ile ihlal eden hakimlerin ve savcıların ceza ve disiplin sorumluluğunun kabul edilmesi, sorumluluk hukukunun doğasında yer alan evrensel bir ilkedir" diye konuştu.

Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun (HSYK), anayasada görev ve yetkileri açıkça belirtilmiş anayasal bir kuruluş olduğunu vurgulayan İsmail Rüştü Cirit, şunları söyledi:

"2010'da yapılan değişiklikle ilk derece mahkemelerinde görev yapan hakim ve cumhuriyet savcılarını kendileriyle ilgili karar alma süreçlerine demokratik katılımları için önemli bir fırsat oluşturmuş ise de yapılan kurul seçimleri öngörülemeyen bazı olumsuz sonuçları da beraberinde getirmiştir. Yargı mensupları arasında saygı ve sevgi ortamıyla çalışma barışını bozmuştur. Kurumlarımızın anayasal fonksiyonları ile bağdaşır saygınlığını inşa etmek elbette önce biz yargı mensuplarının görevidir. HSYK'nın hakimlik ve savcılık fonksiyonlarındaki tabii ayrıma uygun olarak yeniden yapılandırılması yönündeki teklif ve tartışmaları ilgiyle izlerken, sorunun bu boyutunun da tartışma alanımıza girmesini beklediğimi, Yüksek Kurul'un yapısını güçlendirecek çağdaş modellerin önümüzdeki dönem içinde etraflıca irdelenmesinin yararlı sonuçlar doğuracağını ifade etmek isterim."

HAKİM VE SAVCILARIN TUTUKLANMASI
"Hukuk devletinin, yargı da dahil her üç egemenlik erkinin de hesap verebildiği, hukuk içinde herkesten hesap sorulabildiği bir düzenin" adı olduğunu vurgulayan Cirit, şöyle devam etti:

"Elbette hakim ve cumhuriyet savcılarının tutuklanması, adli ve idari soruşturmalara uğraması, görevden el çektirilmesi veya başkaca disiplin tedbirlerine muhatap olması, bir hukuk devleti için iftihar tablosu olamaz. Ancak her türlü cemaat-cemiyet çıkarının toplum çıkarının yerine ikame edilmesinin, hukukun bireysel veya grupsal ihtiraslara feda edilmesinin de hiçbir mazereti, açıklaması olamaz. Bazı üzücü gelişmelerin, bu çerçevede bir sebep olmaktan çok, sonuç olduğunu unutmamak gerekmektedir.

Adil bir yargılamayla gerçeklerin aydınlatılması en tabii ve en büyük beklentimizdir. Her devlet gibi Türkiye Cumhuriyeti'nin de bağımsız ve egemen bir devlet olarak varlığını sürdürmesi için kendisine yönelen tehditlere karşı mücadele etme hakkı vardır. Hiç şüphe yok ki yürütülen mücadelenin hem iç hukuka hem de hukukun genel ilkeleri ile insan haklarına uygun olması gerekir.

Son yıllarda, gündemin ön sıralarında yer alan davalarda temel kurallara aykırı şekilde yapılan adli işlemler, Türk kamuoyunu ciddi şekilde meşgul etmiş ve uluslararası alanda da bunun yansımaları olmuştur. Hukuka aykırı işlemlerin hedefi olan gazetecilerin, siyasetçilerin, hakim ve cumhuriyet savcılarının, bürokratların ve kritik noktalardaki silahlı kuvvetler mensupları ile emniyet görevlilerinin toplum ve devlet hayatı açısından taşıdıkları önem dikkate alındığında, söz konusu ihlallerin adalet sisteminin rutin işleyişinden kaynaklanan münferit hatalardan ayrı bir şekilde değerlendirilmesi gerekir. Tespitlerimiz, bazı uluslararası kuruluşların saygıdeğer yetkililerinin görüşleri ile örtüşmeyebilir. Ancak, hakim ve cumhuriyet savcılarına ilişkin açıklama yapma hakkını kendinde görenlerin, bir hukukçuya yakışır şekilde olayları kuşkuyla süzmesi, ön yargısız olması, delillere odaklanması ve tarafsız davranması gerekir."

SAHTE BELGE VE DELİLLERE DİKKAT ÇEKTİ
Başkan Cirit, sahte belge ve dijital delil üretilmesi, gizli tanıklık, yasa dışı dinleme ve teknik takip gibi koruma tedbirlerinin, son yıllarda Türk kamuoyunun ve hukukçuların neredeyse birinci gündem maddesi olduğunu, hukuki güvenlik ve toplumsal barışın ciddi şekilde zedelendiğini söyledi.

Bu şekilde, çok sayıda ve iç hukukun en temel kuralları çiğnenerek yapılan adli işlemlerin, başta ifade özgürlüğü, adil yargılanma hakkı olmak üzere temel insan haklarını ihlal ettiğinin, Türk mahkemelerinin yanında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) tarafından da belirlendiğine işaret eden Cirit, "Söz konusu uluslararası kuruluşların, bu özel durumlar ve zorluklar ile AİHM'in ilgili kararlarındaki tespitlere biraz daha odaklanmaları ve soruna bütünsel bir bakış açısıyla yaklaşmaları halinde değerlendirmelerinin değişebileceğini düşünüyorum. Diogenes'in belirttiği gibi (Gerçeğin mumunu kimse söndüremez, eğer buna cesaret ederse ya sakalı ya bıyığı yanar)" şeklinde konuştu.