Batı'nın görmezden geldiği Müslüman katliamı

Ermenilerin 1915 olaylarına ilişkin iddialarını birçok vesileyle gündeme getiren Batı ülkeleri, Osmanlı Devleti'nin son döneminde Balkanlar ve Kafkasya başta olmak üzere geniş bir coğrafyadan Anadolu'ya dönmek zorunda bırakılan ve katledilen milyonlarca Müslümanın acısını çifte standartlı bir yaklaşımla görmezden geliyor.

Giriş Tarihi 25 Nisan 2015, 00:00 Güncelleme 25 Nisan 2015, 18:43
Batı’nın görmezden geldiği Müslüman katliamı

İÇİNDEKİLER

ABD'nin Louisville Üniversitesi'nde çalışmalarını sürdüren tarihçi ve nüfus bilimci Justin McCarthy, 1995'te yayınlanan "Ölüm ve Sürgün: Osmanlı Müslümanlarına Karşı Yürütülen Ulus Olarak Temizleme İşlemi" adlı kitabı, 1821-1922 yıllarında Balkanlar, Kafkasya, Kırım ve Anadolu'da yaşanan Müslüman halkların uğradığı katliamlara ve sürgüne ışık tutuyor.

McCarthy, kitapta 1800'lerin başında Osmanlı Devleti sınırları içinde kalan Anadolu, Kırım ve art bölgeleri, Kafkasya'nın büyük bölümü, Arnavutluk ve Bosna'dan Karadeniz'e uzanan çizgide Güneydoğu Avrupa'nın tümünü kapsayan bir coğrafyada Müslümanların, bazı bölgelerde çoğunluk bazı bölgelerde azınlık olarak yaşadığına dikkati çekiyor.

Osmanlı Devleti'nin zayıflayarak dağılma sürecine girmesiyle bu bölgelerde Müslüman nüfusun topraklarından çıkarıldığını ya da katledildiğini kaleme alan McCarthy, 1821-1922 yıllarında 5 milyondan fazla Müslümanın öldürüldüğünü, sürgün edilen ya da göç etmek zorunda kalan Müslümanların bir kısmının, yolllarda açlık ve hastalıktan yaşamını yitirdiğini vurguluyor.

Öte yandan Balkanlar'da, Kafkasya'da ve Anadolu'daki Müslümanların uğradığı katliamının tarihçesiyle ilgili Batı ülkelerinde herhangi bir yayına rastlanmıyor, kayıplar ders ve tarih kitaplarında yer almıyor.



İLK KIYIMI YUNANLAR YAPTI

Justin McCarthy'nin kitabında, Batı Trakya'daki Türklerin, Yunanlara ait bağımsız bir Yunanistan yaratma amacına engel olarak görüldüğü için 1800'lerin başında silahlı milliyetçi grubun hedefi olduğu, 1821'de, köy ve kasabalarda yaşayan Türklerin, yerleşim merkezlerinin dışına götürülüp kıyımdan geçirildiği ve bu süreçte 25 binden fazla Batı Trakya Türkünün öldürüldüğü belirtiliyor.

McCarthy, işlenen cinayetlerin yalnızca Osmanlı'ya yönelik bir nefret patlaması değil, siyasal bir eylem niteliğinde olduğunu şu sözlerle anlatıyor:

"Yunan ayaklanması, Balkanlar'da daha sonraki ayaklanmalar için bir model ortaya koydu. Ulusal bağımsızlığı sağlamak uğruna, bölgeleri Türk nüfusundan arındırma politikası 1877-78, 1912-13 ve 1919-23 savaşlarında tekrar kendini gösterdi. Daha sonraki savaşlarda, amaç, 1821'deki Yunan ayaklanmacılarının amacıyla aynıydı: Yol üzerinde bir engel olarak duran etnik ve farklı bir dine mensup toplumu yok ederek, kendi içinde birlik gösteren bir ulus yaratmak. Türklerden nefret ediyor olmak, yapılan kıyımlarda gerçek bir etkendi ama bu etken, bağımsızlık ve ulusçuluk hedeflerine doğru yönlendirilmişti."

Kitapta, yeni bir ulus yaratmak uğruna Türklerin ve diğer Müslümanların sürgüne uğramasının, ilerleyen süreçte Bulgarlar, Ruslar ve Ermeniler tarafından da yöntem olarak izlendiği, yükselen yeni milliyetçiliklerin önlerindeki engel olarak görülen Balkanlar'da, Anadolu'da ve Kafkasya'daki Müslüman toplulukların en büyük bahtsızlığı olduğu dile getiriliyor.

KIRIM VE KAFKASYA'DA MÜSLÜMANLAR GÖÇ ETMEYE ZORLANDI
McCarthy'nin kitabına göre, 19. yüzyılın başında bölgedeki Ruslaştırma politikası çerçevesinde Nogay ve Kırım Tatarlarına iki seçenek sunuldu: Ya Rusya'nın iç bölgelerine sürgün ya da Osmanlı'ya göç.

Kitapta, Nogay Tatarlarının göçünün 1860'lı yıllar boyunca sürdüğüne, en az 300 bin Tatarın, topraklarından ayrılarak göç etmek zorunda kaldığına, yine 19. yüzyılda Kafkasya ve Osmanlı'nın doğu illerindeki dengenin, Rus istilaları, Ermeni ayaklanmaları ve Kafkasyalı Müslümanların zorla göç ettirilmeleri nedeniyle altüst olduğuna dikkat çekiliyor.

Rus istilasından önce, Kafkasya'daki Müslüman halk, Azerbaycan-Erivan bölgesindeki Türklerden ve bölgenin geri kalanındaki Çerkezler, Abazalar, Çeçen-İnguşlar ve Dağıstanlılar gibi diğer gruplardan oluşurken, 1864'te Rusların Kafkasya'da kontrolü ele geçirmesiyle bölgedeki Müslümanların göçe zorlandığı belirtilen kitapta, yurtlarını terk etmeye zorlanan Müslüman Çerkezlerin ve diğer Kafkasya halklarının, Rus denetimindeki limanlarda gemilere doldurulduğu, Osmanlı topraklarına ulaşıldığında ilk uğranılan liman olan Trabzon'da, hastalık ve yetersiz beslenmeden hayatını kaybedenlerin sayısının 30 bini bulduğu ifade ediliyor.

Justin McCarthy, Osmanlı Devleti'nin doğu vilayetlerinde ve Kafkasya'da 1877-1914 yılları arasında yaşanan katliamlarla, Müslümanların yurtlarının Ruslar tarafından zapt edildiğini, Ruslardan kalan topraklara da ayrılıkçı Ermeniler tarafından el konulmaya çalışıldığını gözler önüne seriyor.

Kitapta, Rusların bölgeyi kontrol altında tutmakta zorlanmasının ardından Ermenilerin de bazı bölgelerde gerçekleştirdiği ayaklanmaların başarısızlığa uğradığı, daha sonra 1895'de Anadolu'da, 1905'te de Kafkasya'da halklar arasında çatışma çıktığı, artık savaşın, ordular değil halklar arasında yaşandığı, 1910'a gelindiğinde Ermeniler ve Müslümanlar arasında karşılıklı felaketlere yol açan kutuplaşmaların oluştuğu belirtiliyor.

McCarthy, kitabında, Doğu Anadolu'da Müslümanlar ve Ermeniler arasındaki savaşta, Van vilayetindeki Müslümanların yüzde 62'sinin, Bitlis Müslümanlarının yüzde 42'sinin, Erzurum Müslümanlarının da yüzde 31'i yok olduğunu vurguluyor.

MÜSLÜMAN KIYIMINDAN SONRA BALKANLAR'DAKİ NÜFUS DAĞILIMI TÜMÜYLE DEĞİŞTİ
Tarihçi ve nüfus bilimci Justin McCarthy, 1877-1878 yıllarında yaşanan Rus-Türk Savaşı'nın Bulgaristan'da yaşayan Türkler için bir felakete dönüştüğünü, Bulgar ve Rus birliklerinin katliamları, açlık, hastalık ve göçmenlerin yerleştirildiği kamplardaki koşullar nedeniyle ölümlerin yaşandığını ifade ediyor.

Kitapta, Bulgaristan'daki Türk varlığına tümüyle son vermek isteyen Rusların, bölgeden göç etmek zorunda kalan Türklerin evlerini yakarak, geri dönmelerini engellemek üzere Bulgarlarla işbirliği yaptığının, 1911 yılına gelindiğinde Balkanlar'daki nüfus dağılımının tümüyle değiştiğinin, Balkan Savaşları sırasında yaşanılan kayıplarla birlikte, Müslümanların, Balkanlar'da çoğunluk olma vasfını kaybettiğinin altı çiziliyor.

Arnavut Müslümanlar ve Batı Trakya'da yaşayan Türkler başta olmak üzere tüm Müslüman grupların büyük zulme uğradığı, Müslümanların, göç sırasında da defalarca saldırıya uğradığını dile getiren McCarthy, 1913 yılı Ekim ayında Bulgaristan ile imzalanan mübadele anlaşması ve yine Yunanistan ile kısmi olarak yapılan mübadeleyle, Doğu Trakya'daki Bulgar ve Yunan halkıyla, Batı Trakya'daki Türklerin yer değiştirdiğini hatırlatıyor.

Kitapta, Balkanlar'dan göç eden Müslümanların 812 bin 771'i hayatta kaldığı, 632 bin 408'inin öldürüldüğü, bu topraklardaki Osmanlı Müslümanlarının yüzde 27'sinin katledildiği bilgisine yer veriliyor.

İZMİR'E YAPILAN ÇIKARMAYLA KİTLESEL TÜRK KIYIMINA BAŞLANDI
McCarthy'nin kitabında, 15 Mayıs 1919 tarihinde Batı Anadolu'da yaşanan Yunan işgali sırasında, İzmir'e yapılan çıkarmayla kitlesel bir Türk kıyımına başlandığı vurgulanıyor.

Müslümanların, o dönemde Batı Anadolu nüfusunun yüzde 80'ini oluşturduğu, işgal sırasında Türk köylerinin, yerleşim merkezlerinin yakılıp yıkıldığı, 1912'den İstiklal Harbi'nin sonu olan 1922'ye kadar Batı Anadolu'da bir milyon 246 bin 68 Müslümanın hayatını kaybettiği belirtilen kitapta, bu savaşlar sona erdiğinde Balkanlarda yaşayan kalabalık Türk nüfusunun epey azaldığı, Kafkasya'da Çerkezlerin, Lazların, Abazaların, Türklerin ve daha küçük Müslüman toplulukların yurtlarından sürülüp çıkarıldığı anlatılıyor.

Kitapta, Sırbistan'dan Kafkasya'ya uzanan bölgede birçok ulus devlette sağlanan etnik ve dini birliğin, Müslümanların bu topraklardan sürülmesiyle sağlandığına dikkati çeken McCarthy, tarih kitaplarının çoğunda, azınlıklara duyulan nefret üzerinden bir okumayla yalnızca Osmanlı Ermenilerinin zorunlu göçünden bahsedilirken, tarihsel gerçeklere rağmen, Balkanlar'da ve Kafkasya'da yaşananların göz ardı edildiğini vurguluyor.

BALKANLAR, KIRIM, KAFKASYA VE ANADOLU'DA 5 MİLYONDAN FAZLA MÜSLÜMAN ÖLDÜRÜLDÜ
Kitapta bu dönemde Balkanlar'da, Kırım'da, Kafkasya'da ve Anadolu'da 5 milyondan fazla Müslümanın öldürüldüğü, Rusların 100 yıl boyunca Müslümanları, yaşadıkları bölgelerden uzaklaştırmaya dayalı politikalar yürüttüğü, Kırım Tatarlarını ve Çerkezleri göçe zorlarken, Güney Kafkasya'da Türklerden boşalan bölgelere Ermenileri yerleştirdiği kaydediliyor.

Justin McCarthy, 1915'te Rusların Doğu Anadolu'da yaşayan Ermenileri ayaklandırarak bölgede ilerlemek istemesiyle Müslüman köylerinde büyük bir kıyım başlatıldığını, bölgede bir Rus istilası yaşansaydı Doğu'nun Müslümanlarının, Bulgaristan ve Makedonya'daki Türklerle aynı kaderi paylaşmış olabileceklerini belirtiyor.

Bu bölgelerde, başlarına ne geldiği bilinmeyenler de hesaba katıldığında 5,5 milyon Müslümanın öldürüldüğünü, 5 milyonu aşkın Müslümanın göçe zorlandığını ve bunların da birçoğunun göç yolunda hayatını kaybettiğini ortaya koyan Justin McCarthy, Balkanlar, Kırım, Kafkasya ve Anadolu'nun 5 milyondan fazla Müslümanın kayboluş hikayelerine sahne olduğunu ifade ediyor.

McCarthy'nin kitabında, 19. ve 20. yüzyıllarda yaşanan savaşlarda hayatını kaybeden Yunan, Bulgar ve Ermenilerin sayısının, Türklerden çok daha az olduğuna, Balkanlar'ın, Anadolu'nun ve Kafkasya'nın tüm halkları için bu yüzyılların dehşet dönemi olarak tarihe geçtiğine işaret ediliyor.