Cep telefonum çalıyor, ilk soru
'Neredesin?' Çoğu zaman selamdan bile önce nerede olduğumu sormak gereği duyuyor beni arayanlar. Benim ahbaplarda mı bir sorun var diye düşünüyordum, araştırdım,
'Alooo' demenin cep telefoncasıymış. Anlayacağınız kahir ekseriyetin baş belası.
Birincisi, bu ne dehşet bir meraktır anlayabilmiş değilim. İkincisi, aradığına göre muhteremin benimle bir işi var demektir, 'haletsene işini birader', nerede olduğumla neden vakit kaybediyorsun? Üçüncüsü, nerede olduğumu bilmeye hakkın yoksa,
'Sana ne güzel kardeşim!'
Neredesin sorusuna durup dururken kafayı acayip taktığımı düşünüyorsanız, önyargılı olduğunuzu söylemek zorundayım. Kafayı takmam, benim
iç alemi karman çorman psikopat ruhumdan kaynaklanmıyor. Sürekli taarruz altında bulunmak, bende bu sefil neticeyi hasıl ediyor.
İşi büyüttüğüm zannına kapılanlar için açıklamak zorundayım, karşımdakinin 'neredesin' sorusuna, paşa paşa cevap vermekle, meseleyi halletmek mümkün olmuyor. Siz, arayan zat-ı muhteremle dalaşmayayım, efendi efendi nerede olduğumu söyleyeyim, bitsin bu sinir harbi diye düşündüğünüzde de sorun hallolmuyor.
İşi alttan alıp, 'nerede olduğum' sorusunu ikiletmeden cevaplamayı da denedim. Nerede olduğumu öğrenir öğrenmez, ikinci soruyu patlatıyorlar;
'Orada ne işin var?' Gelin çıkın bakalım işin içinden! İnsanın kendini, yaklaşık yarım saat arayla ceberut bir sorgunun tam ortasında bulması, huzur içinde yaşamasına engel değil de nedir? Birbirimize biraz insaf edelim yahu!
Kabul edersiniz ki, böyle bir durum insana huzur getirmediği gibi, sürekli bir 'dellenme' hali içerisinde bulunmasına neden olur. Hep
'şimdi ararlar ve neredesin diye sorarlarsa ne diyeceğim?' telaşıyla yaşamanın, ne berbat bir şey olduğunu, yaşamayanların anlamasını beklemiyorum.
Nerede olduğunu söylemekle iş bitse, söyle kurtar. Yerinizi itiraf ettiğiniz an, 'ne işin var orada?' sorusu geliyor. Mesela, ne diyeceğinizi şaşırdığınız için 'hiççç' diyorsunuz. Karşıdaki tatmin olmuyor. Daha ayakları yere basan bir cevap vermeniz için, taciz etmeyi sürdürüyor. Psikolojik harbi kaybedip, oraya ne zaman geldiğinizi, neden orada bulunduğunuzu, bülbül gibi şakımaya başladığınızda da, yanınızdakilerin garip bir rahatsızlığa kapıldığını fark ediyorsunuz. Hangi cevabı verirsen ver, bir taraf hep huzursuz oluyor.
İşin daha vahimi ise son darbede geliyor. Yerinizi söylediniz ya,
'aaa bende o civarlardayım, özel değilse bir kahvenizi içerim!' diyerek, telefondaki direkt canlı yayına geçme heveskarlığını söze döküyor. Siz artık 'ıkkk mıkkk' etseniz de nafile, hedefine kilitlenmiş bombanın doğru kablosunu kesip, etkisiz hale getirmek kadar zor, arkadaşın bu teklifini geri püskürtmek.
Bu aralar beni arayıp, nerede olduğumu soranlar için hayat epeyce zorlaştı. 'Neredesin' diyorlar.
"Erzurum'dayım" diyorum ve keyifle ekliyorum,
'Hadi gelsene, Palandöken'e karşı oturur biraz laflarız!'