Üff-ürü-yorum...
"Filanca tanıdığımın, tanıdığı derin bi'hoca varmış. Bi'de ona göstersek seni..." diye başlayan muhabbetlerde inanılmaz artışlar var. Daha dün, Fethiye'de bi'olay vardı. Bu "derin" arkadaşlardan biri, "Sende büyü var" diyerekten bi'vatandaşımızı gaza getirmiş, o da dayı, yenge ve kuzen olmak üzere 3 kişiyi öldürmüş. Bi'aile böylece yok oldu. Bu durumu ne mantığım alıyor ne de vicdanım. Üstelik dinimizde asla ama asla böyle bi'yapı yok. Bilakis kendini ve dinini bilen ilahiyatçılar, "Aman bu tip insanlara ve konulara prim vermeyin" diyerek defalarca uyarı yapıyorlar. Ben Best FM'deki yayınlarımda çok kez bu konuyu konuşmuşumdur. Hurafe denilen şeyden kendimizi kurtaramıyoruz. Bilim, Çin'de de olsa bulmak gerekirken, yanıbaşımızdaki kimseyi ikna edemiyoruz. Teknolojik ve bilimsel gerçeklerdense çoğu kişi, hacı-hocayı tercih ediyor. Bununla başa çıkamıyoruz. Peki, hadi bu yanlışı yaptınız, doğru-dürüst yapın, o da yok! O da yok!!! "Ben profesör, uzman, teknoloji tanımam" deyip batıla yönelirken, beraberinde sığ anlayışlar da götürmeyin. Yapılanların dinle de alakası olmayınca, akılları sıra dini temellere dayandırılarak vatandaşlara sunulan yalap-şap yöntemler, sosyal dolandırıcılığın tam bi'yansıması... Bu tip tuhaf, ne dini ne de akademik karşılığı olmayan yöntemlere başvuranlar, kültürel ve maddi açıdan zayıf olan kişiler. Zaten zayıf gelirleri var. Onu da üfürükçülere kaptırınca geriye bi'şey kalmıyor. Bu kişiler her yönden fakirleşirken, üfürükçüler, lüks araçlar ve villaları, sözlerinden çıkmayan beyni yıkanmış hastaları ile çok mutlular. Vergi yok! Masraf yok! Gelirin tamamı cebe... Eski bi'adet vardır; mahalle adabında, bayanlar kahvenin önünden geçmezler. Laf-söz olur. Yıllarca beraber yaşadığı insanlara (özellikle de erkek) güvenmeyen, zaman zaman akrabasının yanına çıkmaya bile çekinen bu zihniyet, elin adamına karşı bu derece sere serpe??? Tabii ki kanunlar, insanları bu derece sömüren kişileri yakalayacak ve kanuna teslim edecek ama biraz da akıl... Lütfen... Lütfen... Kutsal kitabımız Kur'an-ı Kerim, evin en yüksek noktasına konulur ve orada kalır... Okunmadığında, muhafaza etmek için doğrusu budur tamam da... Hristiyanlar'da herkesin cebinde İncil'i vardır, okur öğrenirler doğrusunu. Bizde ise kimse en önemli kaynak kitabımıza bakmaz, doğrusu dururken, safsatasına inanmak cazip gelir... Halbuki abuk batıllara inanacağımıza, kaynağından özünü öğrenmeyi adet haline getirebilsek, hem kendimiz hem de ülkemiz için çok derin bi'adım atmış olacağız... Kutsal kitabımız, duvara asıp unutmak için değil, bize yön göstermek için var. Okuyalım ve doğruları öğrenelim ki, dini istismarlardan uzak durma imkanımız olsun, kimse bizi kandıramasın...