Gitmek zordur. En zoru yaşamdan gitmektir. İş yaşamdır. O nedenle işten ayrılmak zordur. Yaptığınız işi bırakmanın, mutlu, huzurlu ve geri dönmemek üzere bırakmanın yolu, onu başarmış olmaktan geçer. Yapabileceğinizin en iyiysini yapmışsanız rahatsınızdır. Artık daha iyisini yapmanın da, kendinizi tekrarlamanın da anlamı yoktur. Yeni yaşam, yeni uğraş ve eskinin olgunlaştırdığı siz varsınızdır. Özlediğiniz, bıraktığınız değil gelecektir.. Bıraktığınızı özlemeye başlamışsanız, ya geçminizden hoşnut değilsinizdir ya da gelecek kuramamışsınızdır.
***
Dönmek zorunda değilseniz, zorla ayrılmamışsanız, giderken dönüş düşünülmez. Dönüş, gidilen yer ve sizin beklentilerinizle ilişkilidir. Dönüş düşlenirken, dönülecek yerin aynı olduğu varsayılır. Oysa bu yaşam kurallarına aykırıdır. Bizimle birlikte her şey değişir. Bizim değişikliğimiz olumlu olsa da, artık döneceğimiz yer bildiğimiz ve bizi bilen yer değildir. Unutulmaktan korkarız çoğu kez. Habire ardımızda bizi anımsatacak, unutturmayacak bir şeyler yaratmaya, bırakmaya çalışırız. Öncelikle ailemiz, dostlarımız sonra tüm dünyanın bizi unutmamasını arzularız. Unutmasınlar, ama sadece iyi olarak hatırlasınlar. Oysa hatalar unutulmamalıdır. Unutulmamalıdır ki tekrarlanmasın, ders alınsın, daha doğrusu yapılsın. Dönüş düşlerinin sahnelerinden biri, sizi bekleyenler olmasıdır. Oysa bekleyen olması için, "Döneceğim" sözü verilmiş ve "Bekleyeceğim" sözü alınmış olmalıdır. Yoksa dönüşte karşılayan olmaz. Olursa da bekleyenler sizi değil, kendi umutlarını bekleyenlerdir. Karşıladıkları siz değil, umutlarını taşıyacak biridir. Öyle olunca da sizi bekler, karşılar ve giderler. Böyle dönüşün sonu kalabalıklar içinde yalnızlıktır. Üstelik başka dönüş, başka gelecek ve başka bekleyenin olmadığı bir yalnızlık. Kimimiz dönüşümüzün muhteşem olacağını planlarız. Gidişimiz kötü olmuştur ama dönüşümüz muhteşem olacaktır. Oysa muhteşem olmayan bir gidişin, dönüşü muhteşem olamaz. Kendimizi önemli saymak, bize ihtiyaç olduğunu düşünmek güzeldir. Tabii ki gerçekçilik sınırları içinde kaldığı sürece. Daha fazlası narsisistik kişiliğe gider.
***
"Yapılan bir şeyler nedeniyle çağımız narsisistik bireyler mi üretiyor?" tartışması sürüyor. Bu sürece toplumları idare eden liderlerin kendi çıkarlarını ön planda tutmaları ve diğer politikacıların bu sürece eşlik etmelerinin katkıları da göz ardı edilemez. Yetişen yeni nesile öğretilmeye çalışılan, mesajlarla, örneklerle adeta ezberletilen "önce kendisini kurtarması gerektiği, önemli olanın bireysel başarısı olduğu, kendini gösterdiği takdirde kazanacağı" gibi ilkelerin etkisi de. Lider olmak için biraz narsisizm iyidir. Olurken yaptıklarımızla, kararlarımızla bunu desteklemek gerekir. "Bensiz bir şey olamaz, düzelemez" inancı, gerçekçi değilse yıkım getirir. Bir sonraki gidiş ise geçmişin kapısını açılmamak üzere kapatabilir. Oysa geçmişe ihtiyacımız vardır. Gelecek kurmak için, yaşamak için ve zamanı geldiğinde huzurla yaşamı tamamlamak için. Onun kapılarını tam kapatmamak, gidişimizi de dönüşümüzü de iyi hesaplamaktan geçer. Bu çağrışımlar gazeteleri okurken birdenbire aklıma geldi. Okuduğum haberler, gittiğini sandığımız eski siyasetçilerin dönüş "müjdeleri" ile, dönmek umuduyla başka makamlara, başka diyarlara gitmeyi planlayan siyasetçilere ilişkindi. Haberleri değerlendirmek için anılarımı düşündüm. Belleğimde ne muhteşem gidişler, ne de büyük başarılar bulamadım.