İsmet Paşa bir zamanlar söylemişti ki: "Eşkıyanınneyapacağıbelliolmaz.." Aynen öyledir.. Eşkıyanın, ne zaman ne halt edeceği, ne zaman ne bok yiyeceği hiç kestirilemez.. Örneğin bir hafta önceki cuma günü, o eşkıyanın yobaz kısmı, Fatih Camii'ni bastı.. Avlusunda karargah ve kürsü kurdu.. Cumhuriyet'e, Mustafa Kemal'e sövdü saydı.. Pankartlar açtı, "Hilafetigerigetireceğiz.." diye bağrıştı çağrıştı.. Ben fakir de, bilemedim, kestiremedim.. Oturdum bu köşede bir yazı yazdım.. Dedim ki: "Sizbukafaylagiderseniz,haftayacumagünü(Yaniöncekigün..),buyobazeşkıyaSüleymaniyeCamii'ndekürsükurar,Cumhuriyet'eveAtatürk'esövüpsaymakiçin..Hilafetingerigelmesinisayıklar..DahasonrakicumaiseEyüpsultan'a.." Fena yanıldım.. Benim dediğim camileri değil, Ankara'da Hacı Bayram Camii'ni bastılar ve gerçek Müslümanlar'dan da hatırı sayılır bir sopa yediler bu kez.. Polis de pas geçmedi olayı.. Onlar da Allah ne verdiyse.. İyidir!.. Dayak cennetten çıkmadır.. Ve dahi kaşınmanın en birinciye ilacıdır.. Neyse.. Dünkü günden sürüp geldiğimce, ben yine "eskizamaneşkıyaları" na döneyim..
İnceMemet'tenünlü.. Benim ve benim gibilerin ilk gençliklerimizde bilip bilebildiğimiz tek eşkıya, KOÇERO idi.. Çoğu tevatür, bir dağlar padişahı.. Yabancı gazete ve dergilerin de sık sık konu edindiği biri işte.. 1950'lerde, hatta 1960 yıllarının başlarında, adından çok sıkça söz edilen bir kanun kaçağı.. İnanın, Yaşar Kemal Abem'in "İnceMemet"inden bile çok daha ün sahibi bir şaki.. Çok kovalamıştık onu Özkan Şahin ile birlikte, oturup bir söyleşi yapabilmek için.. Siirt'te Beşiri havalisinde, Malabadi Köprüsü'nün oralarda az taban tepmemiş, dağ bayır dolaşmamıştık, hatta ve hatta bitlenmecesine.. İmdi doğru söz odur ki, günümüz eşkıyaları her gün televizyonda, sokaklarda, eğlence yerlerinde, hep yaşamımızla iç içe.. O yüzden, gelin eskilere dönelim.. 1950'li yıllarda, 1960'ların başlarında, ünü arşa çıkmış bir eşkıya yaşardı Güneydoğu havalisinde.. Oranın dağlarında.. Uğruna şarkılar, türküler yakılan birisi: Koçero.. Anadolu'nun batısındaki dağlarda göçebe olarak dolaşan ahaliye "Yörük.." derler.. Doğu'da, "Yörükler""Göçer" ismini alırlar.. (Şimdihalaöylemidirpekbilemem..) Bir yerlerde hiç durmadıklarından, devamlı göçtüklerinden ötürü böyle tanımlanırlar.. Bu "Göçer" ismi, süreç içinde halk ağzında "Koçer"e dönüşmüştür.. Şaki Koçero, ismini buradan almıştır.. "Koçero" demek, "Devamlıgöçen,yerdeğiştirenadam.." demektir.. 8-10 yıllık bir süre bütün jandarma takiplerinden, pusularından kurtulmayı başaran 27 yaşındaki bu uzun boylu yakışıklı delikanlı eşkıya, 1963'te de dağlarda hüküm sürmeye devam ediyordu.. Ve de Güney ve Güneydoğu'da işlenen bütün soygunlar, bütün cinayetler, onun üzerine yüklenmekteydi.. Koçero'yu bilenlerin, tanıyanların söylemleri ise bambaşkaydı.. O havalinin büyük çoğunluğu, onun kötü bir adam olduğuna hiç inanmamaktaydı.. Koçero'nun yakalanmamasının nedeni de buydu.. Köylü kendisini tutmakta, sevmekte ve hatta hayranlık duymaktaydı.. Onunla ilgili tonla anlatı.. Ama foto muhabiri Özkan Şahin'le birlikte onun peşine düştüğümüzde bizim çıkarttıklarımız, aşağıda okuyacaklarınızdır..
Bireşkıyanındoğuşu.. Silvan ilçesinin Helin Köyü'nde yaşayan ve rençberlik yapan 18 yaşındaki Mehmet İhsan Kilit, zamanla Koçero olmuş ve asıl ismi adeta unutulmuştur.. Mehmet İhsan yeni evlidir ve sürüsünün, mallarının bir kısmını satarak başlık parasını ödediği imam nikahlı eşi Saliha'dan bir kız çocuğu vardır.. Mehmet İhsan bir gün işitir ki, civar köylerden birinin ağa oğlu, karısına devamlı sarkıntılık etmektedir.. Mehmet İhsan'ın, ağa ve bey kısmıyla baş edecek halları pek yoktur.. O yüzden, belaya girmemek için dengini toplayıp, karısını ve çocuğunu alaraktan Silvan'a taşınmıştır.. Ancak gitmeden önce, ağa oğluna da haber salmıştır: "Şimdigidiyorumama,peşimizdengelirsenöldürürüm!" 3 ay sonra bir gece vakti, bu ağa oğlunun leşini Silvan çarşısının orta yerinde bulurlar.. Ölüsü, kurşun girdileriyle delik deşiktir.. Ondan sonra, Mehmet İhsan bir daha Silvan'da hiç görülmez.. Karısıyla çocuğunu alıp aşağılara, Suriye topraklarına bırakır ve "Biziartıkdağpaklar.." deyip kendisini dağlara vurur.. Ben ve Özkan o havaliye indiğimizde, 8 yıldan beri dağlardaydı.. O vakitler Siirt'te konuştuğumuz yakınlarından biri söylemişti ki: "Ozamanlar1çocuğuvardıKoçero'nun..Şimdi4..8yıldırdağlardadolaşıyor,hiçharamauçkurçözdüğügörülmemiştir,duyulmamıştır..KarısınıözlediğizamangiderSuriye'ye,sonradöner.." Koçero, o zamanlarda dağlarda başçavuş üniforması ile dolaşmaktaydı.. Söylentilere göre, tüfeği türbünlü ve tabancaları tam otomatik.. Koçero ile birlikte dağlarda 2 yıl yaşamış, sonra yakalanıp zindanlarda yatmış Ali isimli birini bulmuştuk.. Beşiri ilçesine yaklaşık 2 saatlik uzaklıkta, Cinesker adında bir köyde oturuyordu.. "Koçero'yubulsanabize..Sadecekonuşmakistiyoruz..Kötülüğümüzfilandokunmaz..Bizdenkorkmasın" demiştik de, o Ali isimli herif çok gülmüştü.. "Koçerosizdenniyekorksun?Buralardaolsakonuşurdunuzama,oşimdiSuriye'dekarısınınyanında..Baharagelir.." deyip, sohbetimizi noktalamıştı..
Eşkıyalıkparaister.. Koçero, o zamanlarda bile dağlarda kalabilmek, dolaşabilmek, yani yaşayabilmek için çokça para harcamak zorundaydı.. İcabında bir ekmeğe bin lira, bir paket sigaraya yüzlerce lira ödemek durumundaydı.. (Ozamanlarınparasıyla..) Geceyi evinde geçireceği köylüye, döşek bedeli olarak ödemek zorunda olduğu meblağlar vardı.. Koçero köylünün kendisini ele vermemesine karşılık, devamlı para öderdi.. Bildiği halde bilmemezlikten gelen köylünün, Koçero yüzünden jandarmadan yediği dayağın haddi hesabı yoktu.. Hemi de az buz, şöyle böyle bir dayak değil. Sopanın en hası, deli danalar gibi böğürtmecesine bir dayak.. Köy meydanında sıra sıra falakalara yatırılmalar.. Pekiy, her türlü dayağa karşın köylünün Koçero'yu ele vermemesi? En büyük sebebi, onun uçkuruna sahip olmasıydı? Hele düşünün bir, günümüz eşkıyalarının çoğunun yakayı kaptırmaları o uçkur belasından.. Bir zamanlardı işte.. Koçero diye bir eşkıyamızla vakit geçirdiğimiz zamanlar..
***
Bakalım bu hilafet isteyen Hizb-ut Tahrir, önce İstanbul Fatih ve Ankara Hacı Bayram Camii'nden sonra bu cuma nerede boy gösterecek? Bana Konya gibi geliyor.. Bakalım göreceğiz.. Cumaya ne kaldı?