Yıl 1992... O dönem çalıştığım gazetede, ofisimin telefonu çalıyor. Karşımda heyecanlı bir ses var: Van'danarıyorum.BurayaErmeniasıllıbazıABDvatandaşlarıgeldi.Arsavebinaalmakistediler.Halktepkigösterince,şehriterkedipIğdır'agittiler. Kısa bir araştırma yapıyorum ve şahısların izini bulunca, Iğdır'a gidiyorum. Sözü edilen Amerikalı 6 kişilik grubun kaldığı otele yerleşiyorum. Otelin adı Yıldız. O zamanlar henüz ilçe olan Iğdır'ın en büyük oteli... Amerikalılar'la kısa zamanda dostluğumuz ilerliyor. Gazeteci olduğumuzu bilmiyorlar. O dönemde Iğdır muhabiri olan Habib Babar ile birlikte, Amerikalılar'a eşlik ediyoruz. 1 hafta kadar, bölgede uygun arsa ve binaları araştırıyorlar. Önce kaldığımız otele talip oluyorlar. Otel sahibi ile pazarlık sürüyor... Önerdikleri para, "Hayır" denilmeyecek kadar büyük. Otel sahibi, satış kararı veriyor. Sonra, Ermenistan ve Nahcivan ile sınır olan Aralık ilçesinde arazi bakıyorlar. Amaçlarını 'Ermenistansınırındakendilerinebirköykurmak' olarak açıklıyorlar... İstanbul'a dönüp haberi yazıyoruz. Amerikalılar'ın Iğdır'daki bu faaliyetleri, gazetede 'IĞDIR'DAERMENİOYUNU' başlığı ile manşet oluyor. Halk büyük tepki gösteriyor. 'Oyun' bozuluyor ve ABD'liler arkalarına bakmadan şehri terk ediyor...
***
Önceki gün Anayasa Mahkemesi yabancılara taşınmazların satışıyla ilgili yasanın bazı maddelerini iptal edince, bu olayı hatırladım. Türkiye'nin topraklarının ne kadar stratejik olduğunu, yabancıların taleplerinin basit bir arazi satışı olarak algılanamayacağını düşündüm.. Biz yıllardır, yabancılara taşınmaz satışını tartışıp duruyoruz. Bir kısım, milli duygularla hareket ediyor ve bu satışın kesinlikle yapılmaması, 'şehitlerin kanlarıyla sulanmış bu toprakların' yabancılara verilmemesi gerektiğini savunuyor... Bir kısım içinse, toprağın filan önemi yok, memleketin paraya ihtiyacı olduğundan, bu satışların yapılması elzem... Bu iki uç fikrin arasında kalan kanun koyucu da, yaptığı düzenlemelerle soruna köklü bir çözüm getiremiyor... Biz tartışıp dururken, başta Almanlar ve İsrailliler olmak üzere, en kıymetli topraklarımızın tapularını sessiz sedasız ele geçiriyorlar... Bugün gelinen noktada, 4 milyon metrekarenin üzerinde toprağımız yabancıların mülküne geçmiş durumda... Anayasa Mahkemesi, haklı olarak, bu satışların sınırsız olarak yapılmasını iptal eden bir karar veriyor. Yabancıların mülk edinmesi konusunda uygulanan bir kural var; o da 'karşılıklılık' ilkesi. Bununla, yabancıların Türkiye'den mülk edinmesi, Türk vatandaşlarının da o ülkede aynı haklara sahip olması şartı ile mümkün oluyor. Hükümetlerin bu ilkeyi zaman zaman delme, hatta tamamen kaldırma çabaları, Anayasa Mahkemesi'nden sürekli dönüyor. Ama hukuki sürecin boşluklarında yine olan oluyor, satışlar devam ediyor. Bu ilke dursa bile, yukarıdaki örnekte olduğu gibi tehlikeli girişimler engellenebilir mi? Bunun için ek önlem ve denetimler getirilmesi, mutlaka şart.
***
Türkiye, coğrafi konum olarak hiçbir ülkeye benzemiyor. Bir Türk vatandaşının Almanya'da ya da İsrail'de alacağı arsa ile, onların burada ele geçirecekleri arsaların stratejik önemi aynı mı? Bu ülkenin özellikle sınırları ve eşsiz sahilleri; güvenliğimiz, toprak bütünlüğümüz ve ekonomimiz açısından çok önemli... Düşünün, turizm açısından benzeri olmayan sahillerimizdeki kıymetli arazileri, Almanlar ve İngilizler sahipleniyor. İsrailliler, GAP bölgesinde kendileri için 'kutsal' saydıkları toprakları büyük bir iştahla satın alıyor...Yunanlılar için Ege sahilleri ilk hedef... Birileri köyler, kasabalar kurma planları peşinde... 'Karşılıklılık' ilkesiyle biz bu ülkelerin hangi stratejik arazi ve binalarını alabiliriz? İstesek bile buna izin verirler mi? Anayasa Mahkemesi, çok önemli bir karar verdi. Şimdi önümüzde 3 ay süre var. Beklentimiz; hükümetin yukarıda kısaca anlattığımız ve derinliğinde çok daha farklı amaçların bulunduğu olaylarla ilgili hepimizin endişelerini giderecek yeni bir düzenleme yapması...